Hep merak ederdim: eski devirlerde iletişim ve haberleşme nasıl sağlanıyordu?

Güvercinlerle ise ancak kısıtlı haberler iletilebilirdi.

Hep merak ederdim: eski devirlerde iletişim ve haberleşme nasıl sağlanıyordu?
Hep merak ederdim: eski devirlerde iletişim ve haberleşme nasıl sağlanıyordu? Mesela İstanbul’dan bir haber Diyarbakır’a iletilecek. Fermanı ya da nameyi uhdesine alıp atına atlayan süvari tek başına mı tüm o yolu kat ediyordu ya da durak noktaları vardı da bir bayrak yarışı gibi bir başka atlıya mı iletiyordu haberi? Peki, bu durumda mesela iletilecek haber özel ve gizliyse; her el değişimi, haberin güvenli şekilde ulaştırılmasına mani olmuyor muydu? Güvercinlerle ise ancak kısıtlı haberler iletilebilirdi.. Tüm bunlar ve buna benzer en ince ve detay sorular hep aklıma takılmıştır.




Sardes antik kentini severim ve birkaç kez gitmişliğim vardır. Ege’nin en kudretli dönemlerinde zengin Gediz ve Paktolos (Sart) çayı kıyılarında kurulmuş Lidya başkenti. Paranın mucidi ve altın işlemede usta bir toplumun 2 bin küsur senelik kalıntılarını gezmek ve geriye kalanlara bakmak bir nevi zaman yolculuğu benim için. Lidyalılar Efes’ten Persepolis’e (İran) uzanan meşhur Kral Yolunun da mimarları. Bu yola daha sonraları Pers hükümdar 1. Darius el atıyor ve onun vesilesiyle yol hem güçlendiriliyor hem de Sardes antik kentinden o dönem Pers şehri olan Şuş’a kadar uzatılıyor. Evet bugünkü Manisa Salihli’den şu an İran topraklarındaki Şuş kentine kadar mamur bir yol..




Tarihçi Herodot, Efes ve Sardes’ten Şuş’a uzanan bu 2699 kilometrelik yola dair bilgi verirken: “Dünyada Pers kuryelerinden daha hızlı hiçbir şey yoktur” der. Bu kuryeler 2699 km’lik bu devasa mesafeyi 9 günde kat ediyorlarmış! Evet sadece 9 gün.. Günde yaklaşık olarak 300 kilometre mesafenin aşılması demek bu. Yine incelediğim kadarıyla ortalama bir at günde 30 km civarında yol gidebiliyor. Fakat menzil beygiri denilen posta binekleri ise 60 km civarlarında yol kat edebilmekte. Ve tabii bunları araştırırken adam değiştirmek yerine at değiştirilerek yolların aşıldığını öğrendiğimde mühendis zekâmdan utandım:) Demek ki belirli menzillere varılınca yorulan hayvan yerine o noktadaki diri at alınarak ilerleniyor ve durmaksızın sürüş devam ediyordu. Bir nevi pit stop yapıyorlardı yani..




Şimdi böyle kendi kendimi düşününce zamanın içinde bu yolculuk, eskinin bağrından bir yansıma beni tutup yola vuruyordu. Akla takılan bir minik soru, iletişime dair bir merak beni daldan dala atlatıyor ve beynimi diri tutuyordu. Öyle eskiler vardır ki hiç eskimezler demiş birisi. İnsan sadece ona elini verir ve el verilmeden önce kuru ve soğuk olan kopuk zaman senin tenine değince ısınır ve titreşirsin. Bir yüce entegrasyon, kudsi bir tümleşme hali..Rahat ve dingin hücreler bir anda Efes’ten Sardes’e ordan Persepolis’e kadar uzanır. Ve sen artık baldırları güçlü bir beyin olursun.. Eski devirlerde iletişime dair düşünürken bir de bakmışım ki ben rota çizmişim, ben ata binmişim, menzillerde durmuşum, toynaklara dokunmuş ve mahmuz vurmuşum.. Rüzgar mesela çok daha yakınmış bana..



Zaman bir eski dost, bir doru attır; gövdesi kızıl ve siyah yeleli..Ve ne vakit üstüne atlasam yolda koymayan..

can küçükşahin

mühendis
Resim önizleme