"Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”

Osmanlı Padişahları yakınında çalışanları Türk ve İslam olmayanlardan seçiyordu.

"Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.”
Osmanlı devletinin kuruluşunda Müslüman Türkler vardı. Anadolu'da bulunan Gaziyanı Rum (Gazi Dervişler) teşkilatları, Ahi teşkilatları, Abdal teşkilatları ve Hacı Bektaşı Veli'nin talebeleri, Osmanlı'nın kuruluş yıllarında dine hizmet maksadıyla görev yapmışlardır.Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'dan,Çandarlı Halil Paşa'ya kadar görev yapan Çandarlılar Müslüman ve TÜRKTÜ.Çandarlı'yı farklı bir şekilde kötüleyerek anlatsalar da onlardan sonra hep devşirme kökenliler getirildi.İyisi de vardı kötüsü de o konu ayrıca bahsedeceğim.Osmanlı'da 117 sadrazam Rum, Ermeni, Gürcü, Hırvat, Sırp, Arnavut, Fransız, Macar, Bulgar asıllı olmak üzere devleti yönetmişlerdir.Çöküşü hazırlayanlarla ,kurtaranların farkı hala kapatılmaya çalışıyor ,sebeb 117 Sadrazam ve soyunun çıkar ve menfaatlerını bir düşünün derim.
Türklerin büyük çoğunluğu köylü olarak ve sadece tarımcılık yaparken Ticaret bile Rum, Ermeni ve Yahudilerin tekelindeydi.
Fatih Dönemi'nde kurumlaşan Enderun, "sadece Hristiyan tebaanın yetenekli çocuklarına açıktı; amacı padişaha kulluk derecesinde sadık, güvenilir devlet adamı, asker ve genel olarak saray hizmetlerini yürütecek görevlileri yetiştirmekti."
Osmanlı Padişahları yakınında çalışanları Türk ve İslam olmayanlardan seçiyordu.
Babıâli, personel açığının bir bölümünü Gayrimüslimlerden karşılıyor, 1855 yılında ilan edilen bir fermanla Gayrimüslimlerin askeriyede miralay rütbesine ve bürokraside birinci sınıf memuriyetlere kadar yükselebileceklerinin teminatı veriliyordu.1856 Islahat Fermanı ile Gayrimüslimlerin devlet memuru olmasında hiçbir engel bulunmadığı ve memurluğun en üst rütbesine kadar yükselebilecekleri ilan ediliyordu.II. Abdülhamid’in iktidarında Yahudi memur istihdamında belirgin bir artış görülmektedir. Yine bu dönemde tutulan Dâhiliye Sicill-i Ahvâl defterleri sayesinde Yahudi memurlar hakkında daha sağlıklı bilgilere ulaşma şansınasahibiz. 1885 yılında İstanbul yaşayan Yahudilerin % 0,44’ü bir kamu hizmetinde çalışırken bu oran Ermenilerde % 0,58 ve Rumlarda % 0,38 idi.
Arab'a Arap, Arnavut'a Arnavut, Rum'a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik (Falih Rıfkı Atay - “Batış Yılları”.)neden Türk denilemezdi acaba ?O şekilde bir tabir oluşturulmuştu ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar “adsız” geçirdiğimiz yıllar en derin şahitlerdir.Öz yurdunda yalaka ,yaltakçı tarihçiler ,gazeteciler ,şairler yüzünden ...sadece bir örnek vereceğim hemen hemen herkes bunları zaten biliyor .(Mustafa Naima Efendi ayrıca “nadan Türk, idraksiz Türk, çirkin suratlı Türk, mel’un Türk” ,1912’de Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda “Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyor. İbni Bibi, Türkler’den, “cahil Türkler”, “müfsid ) Hocalarımız Osmanlı hanedanının zafer destancılarıydı .Son harpte Rusların Yeşilköy'e kadar geldiklerini bize söylemezlerdi bile "Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık..(Falih Rıfkı Atay - “Batış Yılları”.)
Anadolu’nun asli unsuru olan Türkmen/Oğuzlar, her türlü eğitim-Öğretim haklarından yoksun, dağda-kırda göçebe hayatı yaşarken, devletin en yüksak kademelerine, Türk olmayanların yetiştirilerek atanmış olması hususu, Cumhuriyet döneminde ters bir tepkiyle karşılanmış, “hükumette halisüdden olmayanları memur ve bilhassa muallim yapmamak gibi isabetli bir karar alınmıştır.” Atatürk, “Memleketin sahibi ve devletin kurucusu Türklerin devre dışı bırakılarak, Kavm-i Necip adı altında Araplara ve saraya yakınlıkları nedeniyle Arnavutlara yönetimin devredilmesini” haklı olarak kınıyordu.(Taner Ünal)
Atatürk Arap binbaşısının ‘Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın’ diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.” (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü, s.19)
"Milletin adını taşıyan" bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk'e hem içeride hem de dışarıda düşmanlık edenler var. İçeride, dindar maskeli simsarlar, siyasal İslamcılar, "sözde" tarihçi ve "gazeteci" kimlikli tetikçiler sürekli kin ve nefret kusuyolar.Din daima siyaset aracı, menfaat aracı, istibdat aracı yapıldı.Bir önemli nokta da şudur ki Osmanlı,bir aile adıdır , bir millet veya devlet adı değildir.Devletin adı Devlet-i Âliyye dir. Devletin başındaki aileye ise Âl-i Osman, yani Osmanoğulları adı verilmiştir.Yapılan evlilikleri de göz önüne almanızı tavsiye ederim.Osmanlı ,Türklerin egemen olduğu Anadolu’ya bir çivi bile çakmazken Hıristiyan çoğunluğun yaşadığı balkanları köprüler, hanlar, hamamlarla bayındır hale getirmişlerdir. Meşhur Osmanlı hoşgörüsü hep Hıristiyanlara çalışmış, Türkler ise ağır zulümlerle kırılmışlardır.Neden "Osmanlı torunuyum" derler ,şimdi daha iyi anlaşılır.Onlar için Osmanlı'dan ötesi yok. Göktürkler, Avarlar, İskitler , Uygurlar, Hunlar ...kısacacı bu devletlere kadar uzanan ataları yok ..!
Atatürk , Ümmetçilik ile kısırlaştırılmış bir milleti yeniden uyandırdı ve TÜRK milletine yeniden kimliğini kazandırdı.
Akcan Mir