Ağaç yıkılınca yeri belli olurmuş. Dirilmek bize zaten zordu, yıkılmayı bile unuttuk..Öyle aciz..

Biz bugün özünü başkalarına peşkeş çekenler çağında yaşıyoruz.

Ağaç yıkılınca yeri belli olurmuş. Dirilmek bize zaten zordu, yıkılmayı bile unuttuk..Öyle aciz..

“Perişan, kendini bırakmış, hasta, bir deri bir kemik kalmış görünümlü insanlar için toplama kampındaki bizler (Yahudiler) Müslüman tabirini kullanırdık.” Bu sözler hayatının belli bir dönemini toplama kamplarında geçiren ve ağır tecrübelerini İnsanın Anlam Arayışı isimli kitabında kaleme döken Doktor Viktor Frankl’a ait. Gaz odalarında öldürülen ve daha sonra yakılan, soykırıma uğrayan bir toplum; o dehşet durumun içinde bile tükenmiş insanı tanımlamak için “Müslüman” tabirini kullanıyor. Müslüman’ın anlam yitimi olarak kitabı yazılacak kadar vahim bir durum. Burada Müslüman kelimesi yerine tüm geri kalmış Doğu toplumlarını rahatlıkla koyabiliriz. Yani benliklerini yitirenler, yani görünmez olanlar..



Ve şimdi bir başka manzaradan bahsetmek istiyorum. Hz. Muhammed’in ilk umresinde Müslümanlar henüz Mekke’ye girmeden, müşrikler Müslümanlar arasında sıkıntı, sıtma, zayıflık, yoksulluk ve perişanlık baş gösterdiği dedikodularını yaymıştı. Ve Müslümanların bitik bir durumda olduğuna dair bir dezenformasyon yapmışlardı. Bu durumu duyan Muhammed: “Bugün kendinizi Müşriklere güçlü ve zinde göstermelisiniz. Kabe’yi tavaf ederken de kısa adımlarla koşarcasına ve çalımlı yürüyün” öğüdünde bulunuyordu.



İnsanın daha evvel var olan fakat yitirdiği anlamını araması çok daha ıstıraplı bir durum. Doğu’da insan bir şeydi. Hatta insan çok şeydi. Varlığının azizliğini idrak eden ve bunu duyumsayan insan için daha lezzetli hiçbir şey olamaz. Bu hal her şeyden daha motive edici en temel iç enerjidir. Bizi yaşama karşı hem donanımlı hem de dost kılan en yüce teçhizat. Bizler, yani bildiği dili unutanlar. Ne çok kelime yitip gitmiş sözlüklerimizden, ne kavramlar buhar olmuş, aşina olduğumuz ne masalar tarumar olmuş.



Çocuklarına Kan Kalesi, Hayber’in fethi, Ali’nin ve Ömer’in gücünden bahsedenlerdik oysa. Mesela Türk’ün bir kudreti vardı. Merkez i hake atsalar da bizi/Küre i arzı patlatır da çıkarız* diyen şairlerimiz vardı. Ne Binbir Gece Masalları ne Dirse Han Oğlu Boğaç’ı hatırlar olduk. Yedi deniz geçen Sinbad’dan geriye bir avuç su kaldı..Eskilerin bir lafı vardır: Ağaç yıkılınca yeri belli olurmuş. Dirilmek bize zaten zordu, yıkılmayı bile unuttuk..Öyle aciz..



“Nezdi molla münkiri Hak kafir est/Nezdi men münkiri hod kafirter est” Mollanın nazarında hakkı inkar eden kafirdir ama benim nazarımda kendini inkar eden daha da kafirdir der Muhammed İkbal. Biz bugün özünü başkalarına peşkeş çekenler çağında yaşıyoruz. Ve bu uyuşukluk hali en çok da Doğu’yu vurmuş durumda. Bir toplama kampındaki esirlerden daha tutsak ve umutsuz insanlar. Kendini inkar eden; masallarını ve rüyalarını unutan.. Kendi şahsiyetini başkaları için bedavaya kurban eden toplumlarda intiharın haramlığı – helalliği tartışılmaz. Arda kalan izzetsizce yürüyen canlı cenazeler, arda kalan herkes için aynı uçurum..

can küçükşahin

mühendis

Resim önizleme