Üniversitelerimize yerleşmek için hazırlanan gençlerimizi düşünüyorum

Gençlerimizde bu potansiyel var, lütfen onlara inanalım.

Üniversitelerimize yerleşmek için hazırlanan gençlerimizi düşünüyorum

Üniversitelerimize yerleşmek için hazırlanan gençlerimizi düşünüyorum, kendimi onların yerine koyuyorum. Bu konu açıldığında karşılaştıkları soru şu: “Ne olmak istiyorsun?” Daha teknik bir soru da var: “Sözelci misin, sayısalcı mı?” Bu sorularla çerçevesi çizilen bir kariyer öngörüsünün onların ufkunu kapattığı ve onları verimli, üretken, mutlu yarınlara hazırlamadığı kanaatindeyim. Doğru soru, “Ne yapmak istiyorsun?”dur. Bu soruya muhatap olan genç, edilgen bakış açısından kurtulur. Kendisini bir yere yerleştirilen sabit bir nesne olarak görmek yerine gireceği üniversite ortamını etkileyen ve dönüştüren bir özne olarak algılamaya başlar. Alacağı eğitimin, kendisini, yapmak istediklerine dair ehil yani yapabilir kılıp kılmayacağını sorgular. Şu anda pek çok üniversitemizde, eğitimin kalitesini, öğrencinin aldığı bilgiyi kullanarak katma değer üretip üretemediği ölçütü üzerinden sorgulayan bir sistem yaklaşımı yok. Böyle bir yaklaşım, kaçınılmaz olarak ders programının ve eğitim şeklinin sorgulanmasını ve denetlenmesini, derslerin birbirine entegre edilerek ortak akıl geliştirilmesini gerektirir. Farklı bölümlerden ders alınabilen ve öğrencinin yapmak istediklerini yapmasını mümkün kılacak kişiye özgü bir program oluşturulmasına olanak tanınmasını gerektirir. Öğrencinin yeterliliğinin, yapmayı başardıkları üzerinden ölçülmesini gerektirir. Üniversiteye hazırlanan öğrencinin aklı kırkambar gibi; lise eğitimi, “sözelci” veya “sayısalcı” olmasına göre birbiriyle entegre edilmemiş bir bilgi yığınını test sorularını yanıtlandırabilecek şekilde aklında tutmaya endekslenmiş. Bu şekilde güdülenen öğrencinin “ne yapmak istiyorum?” sorusunu kendisine sorması ve geleceğini bu şekilde hayal etmeye başlaması olasılığı düşük. Hayal etse bile gireceği bölümün dar kalıpları, seçeneksizliği ve uygulamadan kopukluğu, onun yapmak istedikleri için ihtiyaç duyacağı türden bir bilgi setine ulaşmasına imkan vermeyecek. “Ben susuz bitki yetiştireceğim”, “ben açlığa çare bulacağım”, “ben depremlerde yıkılmayan binalar tasarlayacağım”, “ben tuzlu sudan içilebilir su elde edeceğim”, “ben yolsuzluğu ortadan kaldıracağım”, “ben kadınların karar alma mekanizmalarında yer almasını sağlayacağım” diyen genç, kendi ders programını kendi oluşturmalı. Ziraat mühendisliğinden gıda mühendisliğine, fizikten biyolojiye, hukuktan psikolojiye, kamu yönetiminden sosyolojiye uzanan geniş bir yelpazede önce ülküsü doğrultusunda ihtiyacı olacağı bilgiler üzerine düşünmeli ve bu meta akıl ile hareket etmeli. Bu arada onlara takım çalışmasını da öğretmeliyiz ve birbirilerinin bilgi ve becerilerinden yararlanarak ortak projeler üretebilecekleri eğitim modülleri de geliştirmeliyiz. Karşımıza böyle öğrenciler çıkmaya başladığında titreyip kendimize geleceğimizi ve üniversite öğrenimimizin kalitesini gerçekten sorgulamaya başlayacağımızı öngörüyorum. Bunun için Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğretmenlerine iş düşüyor. Lütfen gençlerimizi bu şekilde yönlendirin.

Talep etsinler, bizi sıkıştırsınlar, zorlasınlar yoksa
"–mış gibi" yapmaya devam edeceğiz ve üniversitenin toplumu dönüştürücü gücünden yararlanamayacağız. Gençlerimizde bu potansiyel var, lütfen onlara inanalım.

Prof. Dr. Ayşe Odman Boztosun

Robert Kolej/ İÜHF/ MJur-MSt University of Oxford Doktora-İstanbul Üniversitesi