Türkiye'de yaşayan bir Japon arkadaşım var, çocuklarımız aynı sınıfta okuyorlar.

Beni hashtag#Ramen yemeye davet etti. Japon mutfağı denince akla ilk hashtag#Sushi geliyor

Türkiye'de yaşayan bir Japon arkadaşım var, çocuklarımız aynı sınıfta okuyorlar.
Türkiye'de yaşayan bir Japon arkadaşım var, çocuklarımız aynı sınıfta okuyorlar.

Beni hashtagRamen yemeye davet etti. Japon mutfağı denince akla ilk hashtagSushi geliyor ama daha çok ithal ettikleri bir yiyecek gibi günlük hayatlarında ilginç şekilde ramen seviyorlar. Bu leziz bir tür erişte ama haşlandıktan sonra suyu süzülmeden, içinde haşlanmış sebzeler, soya filizleri, tavuk, et yada balık üzerine de haşlanmış yumurta ile servis ediliyor, ilgisini çekenlerin denemesini tavsiye edeceğim bu farklı lezzeti yemeyi seviyorlar.

Tomoko'yla sohbet etmekten hoşlanıyorum çünkü hikaye anlatarak konuşmayı seviyor. Kullandığı metaforlar, farklı bir kültüre ait daha önce duymadığım hikayeler, konuşurken kendi dilinden ilave ettiği sesler, tonlamalar, o ritim bir yandan da söylemek istediklerini pekiştirmesi ile anlattıkları çok ilgimi çekiyor.

Uzun zamandır burada yaşadığı için kültürümüze aşina ve kendi kültürünü yansıtma konusunda son derece bonkör olduğundan hem ortaklıklarımızdan hem de farklılıklarımızdan besleniyorum.

Başlıyor anlatmaya;

"Bir samuray, bir kış günü tapınağına gelir ve ricada bulunur:
"Hasta ve yoksulum ve ailem açlıktan ölüyor, lütfen efendim bize yardım edin."

Tapınaktaki rahibin hayatı da zorluklarla doludur ve verebilecek hiçbir şeyi yoktur. Tam samurayı geri göndermek üzereyken, meditasyon salonundaki Buda’nın heykeli aklına gelir. Heykele gidip başındaki altın haleyi kopartıp samuraya verir. "Bunu sat, seni bir süre idare eder." der.

Şaşkına dönen ama çaresiz samuray haleyi alıp gider.

Rahibin müridlerinden biri bağırır, "Efendim, Buda'ya bir hakarettir! Bunu nasıl yapabilirsiniz?"

"Hakaret mi? der Rahip, ben sadece sevgi ve merhametle dolu olan Buda’nın zihnini, tabiri caizse ise yarar hale getirdim. Esasen bu zavallı samurayı duymuş olsaydı Buda’nın kendisi onun için bir uzvunu keserdi" der.

Çok çok basit ama çok düşündüren bu hikaye bana, bizim kadim öğretimiz içinde yer alan;
"Veren el, alan elden üstündür. Vermediğin gider, verdiğin seninle gelir." düsturunu hatırlattı.

Hikayeye dönersek; verecek hiçbir şeyin olmasa bile yeniden bir bak, her zaman için verilecek bir şey bulacaksın demiyor mu?

Bana kalırsa bu bir tavır meselesidir. Hiçbir şey veremezsen en azından gülümseyebilirsin. Hiçbir şey veremezsen bile azından o kişi ile birlikte içtenlikle oturabilirsin, sesine kulak olabilir, ellerini tutabilirsin.

Belki de esas mesele bir şey vermekle ilgili değildir, bu vermekle ilgili bir meseledir...


** Çok değerli Gürbüz Hocam Doğan Ekşioğlu
tek bir ilüsturasyonu ile binlerce hikaye yazmıyor mu

Onur Küçükkaramıklı

Co-Founder at SONA Underwater Dive Technology
www.divesona.com / Sona Sualtı Teknolojileri 
Resim önizleme