İZMİR REHBERİ
1960’ların İzmir’inde büyüdüyseniz son harika yılları kuyruğundan yakalamışsınızdır. İzmir’e ağıt yazmıştım 20 yıl önce ve Yeni Asır gazetesinde dizi olmuştu. Bugün yazarsam
“Buyurun cenaze namazına” başlığı atarım.
İzmir’in sembolü saat kulesinden başlamak isterseniz hemen karşısındaki Konak camii temiz pak çinileri harika …. Hasan Tahsin anıtına bakın röluefte iki Yunan askerinin insanlarımızı öldürdüğü temsil edilir. Hükümet Konağında dalganan bayrak 100
yılı anlatır gibi
Meydanın bu yönünü kapatan revaklar çok can sıkıcı elbette. Meydan kalabalık her daim…
Oradan Kemeraltı’na inşaat zevksizliği ile giriyorsunuz. O ne! Zemin toprak ve toz toprak
Bazı yerler çamur ve gölcükler var. Medeni bir kentin en eski ve tarihi mekanında köy yolu zevksizliği. Yönetenlerin estetik yoksunluğunun kanıtı gibi! Slow citta numarası mı acaba?
O rezil yoldan yürüyorsunuz çok turistik.
Her yerde bir terk edilmişlik…
Bir gecekondu ruhu…..
Eski alsancak hayallerinizde yaşasın hiç gitmeyin derim.
Kıbrıs Şehitleri caddesi boydan boya “löp löp” gibi veciz isimlerle, korkunç tabelalarla doldurulmuş bir karmaşa. Mahmutpaşa onun yanında Paris kalır! Döküntü satış yerleri caddeye taşmış her şey… Giydiğini atıp geçmiş bir derbederlik…. Kasaba mı köy mü?
Şehir içinde metro ve tramvayda kredi kartı kullanabildiğiniz halde havaalanına 500TL
Vermek istemiyorum derseniz meyroyla İZBAN’a kadar gelirsiniz ve orada soyulursunuz. Bütün medeni kentlerde “one way ticket” vardır. Tek seferlik kullanırsınız her gün Madrid’e gitmeyeceğim örneğin.
İzmir’de yok 2 kişi 220 TL vereceksiniz şirket öyle buyurmuş! Kontrol yok canımmm…
Dev gökdelenler, ağaçsız sokaklar mahalleler…
Kahramanlar şehrin göbeği ama bir tur atın keş kör her şey… Şıklık ve mimari aramayın sakın.
Temizlik eh öldürmez…. O İzmir kültürü az da olsa yaşıyor. Yaşatanlar da kiralardan dolayı başka kentlere göç edeceğiz diyorlar.
Kenti kent yapan kültürü ve mimari, tarihi dokudur. 1978’de İtalya’dan gemiyle Kordon ‘a yanaşırken gurur duyduğumuz o güzel İzmir silüeti, görüntüsü sadece hayallerimde. İtalya’dan güzel o kent dokusu görgüsüz yöneticilerin, rant padişahlarının elinde cariye olmuş.
Üzülmek sözcüğü karşılamıyor ama üzücü.
İstanbul’u,kent kültürünü,kültürel örgütlenmeyi,Anadolu ve dünya kentlerini anlatan “Kent ve Kültür” kitabımdan (…) “İstanbul hep değişerek,yenilenerek gelmiştir.1950’lere kadar.Sonra göçün altında beli büküldü.1980’den sonra ise beli kırıldı ayağa kalkamıyor.Şimdi bakalım boğazını sıkarsak ne olur diye deniyorlar.yaşadığımız kent bizi bize anlatır.Kent ve çevreyi insanla ilişkilendirmeden düşünemeyiz.Rant ekonomisine teslim ettiğimiz bir parça arsa değil, ruhumuzdur.Tarihimizdir.Bizim parçamızdır.Onun kirletilmesine izin veririz aslında.Devlet hazine arazilerinin oy için yağmalanmasına göz yummak tarihimizin yağmasına göz yummaktır.Kültürümüzü yok etmektir.” Hiç mi değişmez?
Nevval Sevindi
Sayfasından Alıntı