Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasını öngören yasa tasarısını protestolar

Ulaşım hatları çalışmıyor, müzeler, sahne sanatları kapalı......

Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasını öngören yasa tasarısını protestolar

Geçen hafta sevgili Yeliz Gumus ile işi mini bir tatille birleştirdiğim bir seyahatteydim. Fransa'nın Lyon şehri; Küçük Prens'in yazarı Antoine de Saint-Exupery'in, "Sinematograf" cihazının ve izlediğimiz sinemanın mucidi olan Lumiere Kardeşlerin ve bugün yıldızlı şeflerden bahsediyorsak ve gastronomi bir sanat kadar değerli ise müsebbibi Paul Bocuse'nin evi..

Ama size şimdilik onlardan bahsetmeyeceğim.
Size 2 gün boyunca, Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasını öngören yasa tasarısını protesto eden sendikaların çağrısıyla greve giden yüz binlerce kişi sebebiyle durma noktasına gelen şehir hayatını biraz resmetmeye çalışacağım.

Ülke genelinde, reform karşıtı sendikalar sene başından beri organize şekilde son dönemin en büyük gösterilerini düzenliyor biz bunlardan 7.sine denk geldik. Ocak ayından beri milyonlarca insan Fransa'da sokağa indi. Ulaşım, enerji, hava ve deniz limanları, kamu, kültür, sanat ve müze çalışanlarını işi yavaşlatma ve bırakma eylemleri yapıyorlar.
Anladığım en önemli şey "Meğer hayatın felç olması ne demek meğer hiç bilmiyormuşum" demem oldu. Ulaşım hatları çalışmıyor, müzeler, sahne sanatları kapalı, çöpler toplanmadığı gibi çok sayıda okul da kapalı.

Hükümet emeklilik yaşının 64’e çekilmesiyle yıllık emeklilik sistemine 17,7 milyar katkı sağlamayı hedeflerken, sendikalar reformun düşük gelirlilere ceza niteliğinde olduğunu vurguluyor, yasanın çalışma hayatına erken başlayan düşük gelirlileri daha uzun süre çalışmaya zorlayacağını ve gelir-gider dengesini sağlamanın yolunun zenginlerden daha fazla vergi alınması olduğunu savunuyor.

Aslına bakarsanız beni en çok şaşırtan sokakta çatlak ses yerine müthiş birliktelik görmek oldu. Sendikaların organize ettiği grevleri, hayatı durma noktasına gelen halk destekliyor, zaten anketler şahitlik ettiklerimizi destekler nitelikte. Öyle ki sonuçlara göre, halkın üçte ikisi reformu onaylamıyor ve gösterileri destekliyor. Öte yandan Başbakan Elisabeth Borne da sendikaların protesto hakkına saygı duyduğunu söylüyor.

Biliyorsunuz "Kuvvetler Ayrılığı Prensibi" hiçbir gücün veya otoritenin mutlak olmadığı, evrensel hukuksal normların çizdiği geniş sınırlar dahilinde herkesin her türlü düşünceye sahip olup her türlü düşünceyi dile getirebildiği, istediği şekilde hayatını yaşayabildiği çoğunluğun desteğine sahip ama coğulculuğa saygılı hükümetlerin kamu hizmeti yaptığı rejimin adıdır yani her kesimin söz sahibi olduğu, halkın kendini yönettiği özgür irade sistemidir. Eğer irade ve vicdan özgür değilse demokrasi yerini kısıtlamalara bırakır ki buna da tam anlamıyla demokrasi diyemeyiz.

Fransız işçi hareketi gücünü Fransız Devrimi'nden bu yana, halkın demokratik haklarının savunulması ve hükümetlerin bu haklara saygı göstermesinden alıyor. 19.yydan beri örgütlenen, II. Dünya Savaşı'ndan sonra daha güçlenen sendikalar hükümete geri adım attıracak mı bilmiyorum ama Sartre'ye katılıyorum:
"İşçilerin örgütlü olması, toplumsal değişimi gerçekleştirebilecek en güçlü araçtır..."

Onur Küçükkaramıklı

Co-Founder at SONA Underwater Dive Technology