Yıllar önce, bir savunma vermiştim!

Bir üründe tüketicinin fark edemeyeceği kadar ufak bir ton değişikliğini......

Yıllar önce, bir savunma vermiştim!

Yıllar önce, bir savunma vermiştim!

Bir üründe tüketicinin fark edemeyeceği kadar ufak bir ton değişikliğini, stoksuz kalmamak adına üretim anında onaylamış, üstelik en iyi haline getirebilmek için de üretim ekibi ile saatlerce denemeler yapmıştım. 
Fakat, yine de bu durumun ardından savunmamı hazırlamam için bir mail ve ekte savunma kağıdını almıştım.

Yazdım tabii savunmamı ve üretimden kaynaklanan bu küçük hatanın sebeplerini de aktardım yazımda. Hal böyle olunca, üretimdeki kılıçlar  çekildi ve onlar da karşı savunma yazıp, kalite birimini sorumlu tuttular.

Derken, olay tam bir kaosa döndü. Herkes birbirine topu atıyor ve hatayı kimse sahiplenmiyordu. Savunma sırası tekrar bana geldiğinde, okuduğum yazı öyle bir hal almıştı ki tıpkı Midhat Paşa’nın savunmasında dediği gibi;

“Bu iddianamenin sadece başındaki Besmele ile sonundaki tarih doğrudur.” anlamına gelen birkaç cümle karaladım ve tekrar bir savunma yazma gereği dahi duymadım.

Konu haftalarca konuşuldu ve en sonunda rengin bu hali ile çok daha güzel olduğuna ve sonraki üretimlerde de bu renkle ilerlemeye karar verildi.

O süreçte savunmayı alanların yaşadığı rahatsızlığın yanı sıra bir de savunma yazmak, belgeleri sunmak için harcanan zaman hem kişiler hem de şirket için sadece zarar olarak kaldı. Üstelik, bu denli minör konuları kısa bir konuşma ile çözme şansı varken