KERBELA‘YA NASIL GELİNDİ?

Kimseyi kırmadan dökmeden ötekileştirmeden yasımızı tutuyoruz .

KERBELA‘YA NASIL GELİNDİ?

Merhaba Dostlar Bir Muharrem ayı daha sesiz sedasız geçiyor farkındamısınız .Ne kimse lüks otellerde gösteriş yapıyor nede sokak ortasında çadırlar kuruluyor .Kimseyi kırmadan dökmeden ötekileştirmeden yasımızı tutuyoruz .

Yazım biraz uzun sonuna kadar okumanızı tavsiye ediyorum zira hepsi çeşitli makaleler ,yazılı ve görsel basından derlenmiş bilgilerdir .Bilenlere yeniden hatırlatmak ve hafızayı tazelemek bir fikri olmayan dostlara ise konu ile ilgili bil vermek istedim.

Tabiki sonunda kendi yorumumu da bir mersiye ile anlatmaya çalıştım .Yası matemimiz Hak katında kabul ola.Aşk ile.

KERBELA‘YA NASIL GELİNDİ?

Tarih te acı olaylardan birisi ve matem olarak anılan Hz. Muhammed’in torunu Hz. Ali’nin oğlu ‘Hz. Hüseynin onurlu duruşunun kendisi ve ailesinin hayatına mal olma olayı,

‘KERBELA’ … Her yıl Kerbela katliamı genelde ‘Anadolu Alevileri ve Şii Caferiler’ tarafından farklı olarak anılır. Şimdi bu ayrıntılara girmeye pek gerek görmeden, ‘’Buraya nasıl gelindi? Her dönem olduğu gibi o zaman ‘’1400’ kusur yıl önce de, makam ve menfaat için muhalifleri ‘’göz kırpmadan’’ güç kullanarak yok etme ‘’Lanet Emeviler’ dede görülmüştü ve günümüzde de aynen öyledir…

O günün Emevi ve Abbasiler tarafından makam ve menfaat pahasına işledikleri insanlık suçlarından asırlar sora da olsa, adlarına okunan lanet, aynı zihniyeti devam ettiren insanlık düşmanlarına da okunacaktır, ta ki Dünya’nın sonuna dek.
İslam tarihinin hangi sayfasını açarsak açalım, aynı soydan gelen Haşimiler ile Emeviler in rekabet ve düşmanlıklarına tanık oluruz. Bu durumun Hz. Muhammed öncesi temelleri olduğu gibi, Hz. Muhammed peygamberliğini ilan ettikten sonra da devam ettiği görülür.
İslam tarihinde bu iki kabile arasında dinsel düşmanlıkların ötesinde, sosyal ve ekonomik nedenler de var.
Hz. Muhammed babasının ölümünden sonra amcası Ebü Talibin yanında büyümüştür.
Haşimilerin Abudülmütalip’den sonra, Mekke reisi olan Abu Talip Hz Ali’nin Babası Hz. Muhammed’ inde amcası olur.
Ebu Talibin babası zengindi, amma kendisi babası kadar zengin değildi, fakat onun gibi cesur sevilip sayılan bir önderdi.
Ebu Süfyan Ümeyye’nin torunu ve Harb’in oğludur. Harb le Abudülmütalip arasında süren düşmanlık Ebu Süfyan ve Ebu Talip arasında da devam eder.
Ebu Talip ölünce Haz. Muhammed Haşimilerin reisi olur.
Emevilerin reisi ise ‘Abu Süfyan’ dı. Haşimiler ve Emeviler arasındaki bu düşmanlık islamiyetin yayılışı sürecinde de devam eder.
Hz. Muhammed peygamberim deyip İslamiyet i yaymaya çalışması sırasında, önündeki büyük engellerden birisi de Emeviler olmuştur.
Müslümanlar hendek savaşından sonra güçlenip Mekke’yi elde edince, Abü Süfyan tabiri caizse kılıç zoruyle Müslüman olur.
Ebu Süfyan sonraki dönemlerde, Hz.Ali ile hilafet meselesinde Hz. Ali ve onun yakınlarına düşmanlık güden ‘Muaviye’ nin babasıdır.
Ebu Süfyan’nın eşi Hinde de Haşimilerin ve ilk Müslümanların azılı düşmanlarındandır.
Hinde, Uhut Savaşında, İslamiyet için savaşan ve Hz. Muhammed’in amcası ‘Hz. Hamza’ bu savaşta şehit edildiğinde ciğerlerini yiyen kadın olarak bilinir.
Ebu Süfyan’nın amcaoğlu ‘Hakem bin Ebul As’ da İslam düşmanlarındandır. Haz. Muhammed onu kalleş ve küstahlığından dolayı Tayif’e sürgün eder, torunu İmam Hasan’ı zehirletmede görev alan oğlu ‘Mervan’ orada dünyaya gelir.
Onun Müslümanlık için bir bela olacağını ve ondan zarar geleceğini bilerek Hz. Muhammed Hakem ile ilgili olarak şöyle der. ‘‘Bu adamdan gelecek çocuktan dolayı ümmetime yazık’’.
Hakem ile oğlu Mervan’nın sürgünlükleri Ebu Bekir ve Ömer zamanında da devam eder.
Mervan üçüncü halife Osman’nın amcası oğluydu. Bu nedenle Osman halife olunca Mervan’ı Taif’den getirir bir süre sonra kendisine halife yapar.
Osman’ın halifeliği döneminde büyük hileler oynayan hatta onun ölümünden de parmağı söylenen ‘Mervan, daha sonra kaçar ve Şam’da Muaviye ‘ye sığınır. Mervan Muaviye’nin yanında da kötülüklerine devam eder. Muaviye’nin ölümünden sonra da, Yezit’in yanında saf tutar.
Emevi hanedanının kurucusu ‘Muaviye 658 de askerleri tarafından halife ilan edilir.
661 de Haz. Ali’nin şehit edilmesiyle de saltanatını kesinleştirir. Halifeliğini 680 ne kadar sürdüren Muviye, Hz. Hasan la da yaptığı anlaşmada sözünde durmaz. Hilelerle kendinden sonra hilafeti şımarık kalleş oğlu ‘Yezit’e bırakmayı garanti eder.
İmam Hüseyin, kardeşi İmam Hasan’nın Muaviye ile hilafet konusunda anlaşmasından hiç de hoşnut olmaz, başından sonuna kadar karşı çıkar.
Hz. Hasan’a sorduğunda ise, babamızın uzlaşmasına sebep olan şeyler bana da sebep oldu der.

Hz. Hasan’nın kendi yüzünden kan dökülmesini istemediği için bu anlaşmaya vardığı söylenir.
Muaviye Mervan’nın aracılığı ile, Hz.Hasan’ı karısı Esma’ya zehirletir, İmam Hasan zehirle şehit edildikten sonra, İrak lılar Hz Hüseyin e biat etmek istedi ise de, Hz.Hüseyin Hz.Hasan’la Muaviye arasındaki uzlaşmanın Muaviye’nin ölümüyle biteceğini düşünerek bunu kabul etmez.
Muaviye hicretin 60. yılı Recep Ayının 15. de öldü, yerine ölmeden oğlu Yezit’i halife olarak bıraktı.
Muaviye halk üzerinde öyle bir baskı kurmuştu ki, yaptığı değişikliklerde denemelerinde korkusundan kimseden çıt çıkmazdı. Daha önceki halifeler döneminde, kararlaştırılan namazlar bile Cuma dan Çarşamba ya alınıyor, korkudan kimse ses çıkaramıyordu.
Yezit kendisinin halifeliğini ilan etti. Medine valisi Utbe Oğlu Velid’i de İmam Hüseyin’e göndererek kendisine biat etmesini ister.
Yezit, hiçbir gerekçeye meydan verilmemesini de emrediyor ve gerekirse hapsedilmesini istiyor.
Medine valisi Hz. Hüseyin’i makamına çağırtıp Yezit’in halife olduğunu ve kendisinin Yezit’e biatını almakla görevlendirildiğini söyler.
Hz. Hüseyin, Yezit’in babası Muaviye’nin yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de oğlu gibi zalim soyuna biat etmeyeceğini söylüyor.
Babam hilafet adına hançerlendi, kardeşim hilafet adına zehirlendi, bunları söyledikten sonra vali konağını terk eder.
Hz.Hüseyin bu cevabı verdikten sonra Mekke’den Medine’ye göçü düşünürken Küffe’ye gitmeye karar verir. Çünkü Kuffe’ye davet ediliyordu. ‘Sana Küffe halkı tümüyle biat etti’ deniliyordu.
Arkası arkasına haber gelir, danışıklar konuşuklar başlar. Kardeşi ‘Muhammet Hanifi’ye 30 bin kişinin kendisine biat ettiğini söyler. Amcası Cafer ‘i Teyyar ve oğlu Müslüm’le sık sık buluşup onlara danışıyordu. Küfeliler İmam Hasan’ı aldattıkları için onlara pek de güvenemiyordu. Hz. Hüseyin Medine valisi Utbe’ye restini çekip yakınlarıyla de görüşüp danıştıktan sonra Küffe’ye gitmeye karar verir.
Gitmeden Amcası oğlu Müslüm’ü küfelileri haberdar etmek için gönderir. Müslüm iki çocuğunu da yanına alarak yola çıkar. Vardıklarında iyi de karşılanırlar, Küffe halkı tarafından.
Hz.Hüseyin’e küffelilerin biat haberini alan Yezit kuduruyor ve ilk tedbir olarak, İbni Ziyad’ı Basra valiliğinden alıp Küffe’ye atıyor.
Çünkü Küffe valisi Numan da Haz. Hüseyn’e biat edenler arasında idi.
Haz. Hüseyin Mekke’den, İbni Ziyad Basra’dan Küffe’ye gelmek için yola çıkarlar. Küffe’ye daha önce gelen İbni Ziyad şehre girdiğinde yüzü nıkaplı olarak kendisini Hz. Hüseyin’e benzetme taktiğiyle şehre girer, Küffe halkı sevinir.
İbni Ziyad vali konağına girdikten sonra, şehirde ehlibeyt tarafları üzerinde katliamı başlattırır.
Sokaklar başı kesik yüzlerce insan cesetleriyle dolar. Bu katliamın devam edeceği ilan edilir, ta ki Küffe halkı Hz.Hüseyn’e verdikleri biatı geri alıncaya kadar. Yoksa tüm Küffe halkının kılıçtan geçirileceği halka duyurulur.
Hz. Hüseyin’nin amcası oğlu Müslüm gelişmeleri Hz.Hüseyin’e ulaştıramadan öldürtülüp aciz ceseti Küffe sokaklarında dolaştırılır.
Koparılan kesik baş İbni Ziyad tarafından Yezit’e gönderilir, çocukları ise zindana attırılır.
Çocuklar bir ehlibeyt yanlısı tarafından zindandan kaçırılsalar da acı sonuç yakalarını Yezit zalimin zulmünden kurtarmaya yetmez.
Bir süre çocukları gizleyip koruyan aile İbni Ziyad’ın korkusundan gecenin geç saatinde Mekke yolunda bir kervana katıp Mekke’ye gitmelerini sağlamayı düşünür.
İlerde dağ eteğinde gözüken toz dumanı görüp, bunlar mutlaka Mekke’ye giden bir kervan, onlara koşun yetişin, deyip çocukları öpüp yola vurur.
Koşsalar da, sabaha kadar kervana bir türlü ulaşamazlar. Sabah yükselen güneşin sıcağında buldukları bir çeşmenin başında birbirlerine sarılıp dalıp uyuyakalırlar.
Çeşmeye su almaya gelen bir kadın bu sevimli çocukları alıp eve götürüyor, yedirip içirip dinlendiriyor.
Kadının kocası eve geldiğinde, kimsiniz?, diye soruyor. Çocuklar anlatıyor kim olduklarını.
Zalim zulüm yanlısı, alıp çocukları Fırat kenarına bir yere götürüp katleder.
Hz.Hüseyin ise yolda İbni Ziyad ordusu ve komutanı ‘HÜR İbni Riyad karşılıyor ve bütün acı olayları Hz. Hüseyin’e anlatıyor ve Yezit’e biatini istiyor.
HÜR emir böyle deyince, Hz Hüseyin cevap olarak;
Yezit tüm soyumu sülalemi katletti, bunu cümle cihan biliyor, sen bunca mazlumun kanını üstüne sıçratmış birisi için benden nasıl biat istersin, onun sözlerini emir sayarsın ya Hür der.
Bir yandan Hz.Hüseyin’e zarar vermek istemeyen, bir yandan da İbni Ziyad’ın emirlerine karşı çıkamayan Hür, ’Ya Küffe’ye götürüleceksiniz ya da susuz bir yerde konaklayacaksınız’ der.
Hz Hüseyin bu son emirden sonra başına gelecek her türlü felaketi tamamen anlamıştı.
Yanında bulunan yakınlarına arkasını dönüp şöyle sesleniyor;
Sayıları 60-80 arası çoğu çocuk ve kadın. ‘Karşımızda güçlü bir ordu var’ beraberliğimiz buraya kadar olacak, ben Yezit’e biat etmem, ama benim yüzümden size zarar gelmesin, istemiyorum. Ben size arkamı dönüyorum, siz hemen dağılın, benim başıma gelecek felaketleri size reva görmek istemiyorum. Dese de, yanındakileri ayrılmak istemiyorlar, o kadar vefasız birileri asla değillerdi.
Kumandan Hür göçü Fırat’a 25 Km. uzak susuz bir yere götürüyor, işte burada konaklayın diyor.
İşte orası ehlibeyt dostlarının dilinden düşmeyen, kalplerde iz eden tarihe de ‘KERBELA’ olarak adı geçen bir yer.
Sevgili Hz. Hüseyin’ in ve ailesinin şehit edildiği yerdi. Bu çölde karşısına çıkan on binden fazla Yezit ordusunun içinde, dedesi ve babası ile diz dize oturan, ‘ben Müslüman ım, diyen, nice İslam çocuklarının kendisine ve ailesine kılıç çektiklerine şahit oluyordu.
Şimdi sizleri babalarınız görse, deyip kınasa da, bir şeye yaramayacaktı.
Emir İbni Ziyad’a Yezit Zalimin emriydi, yerine getirilmesi gerekiyordu.
Hz Hüseyin ve yiğitleri tek tek mert ve yiğitçe savaştılar, Yezit zulmüne boyun eğmedi teslim olmadılar.
Hz. Hüseyin o kanlı olaylar arasında düğün de yaptı. Kardeşi İmam Hasan’nın oğlu Kasım’a kızı Fatma’yı nikâh edip evlendiriyor. Sevgili kardeşim Hasan’ın vasiyeti var diyor.
Yolunu güçlü bir orduyla kesen ve susuz bir çöle İmamı ve etrafını yer olarak yerleştiren, kumandan ‘HÜR’, oğlu ve kardeşiyle birlikte gelip İmam dan bağışlanması dileğinde bulunuyor. Bağışlandı ve Yezit ordusuna karşı yiğitçe savaşır ve sonunda kendiside şehit olur. Adı tarihe ‘Hür Şehit olarak geçer.

Bu yer ne yerdir ki, gelip konduk ya İmam?, dediklerinde;
Haz. Hüseyin, şu cevabı veriyor.
Bu yere, evvela Haz. Adem tevaf etmiştir
Haz. Şit, bu yere secdegah olmuştur
Haz.Nuh, gemisi tufan öncesi bu yerde inşa edilmiştir
Haz. Davut, bu yerde oturmuştur
Haz.Musa, bu yerde yetişmiştir
Haz. İsa, bu yerde mübüvvete ermiştir
Haz. Yahya, nın mabedi buradadır
Haz. Zekerya, burada seccedini salmıştır, burası ‘KERBELA’dır mezarım burada olacaktır.

İşte o döneme dikkat la bakıldığında, Emevilerin, Hz. Muhammed’e ve peygamberliğine inanmadıkları kesin anlaşılacaktır. Kerbela katliamı ve sonrasında da, onun soy ve taraftarlarına yapılanlar bu iddiamızın en açık kanıtıdır.
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Emevilerin zorla hilafete oturup din adına koydukları kurallar da günü gününe resmileşmiştir.
Ehlibeyt yanlıları Horasan lı ‘Eba Müslüm’ ve orduları tarafından hilafete getirilen Abbasiler tarafından da katliam ve zulme uğramışlardır.
O dönemlerde ehlibeyt yanlısı olup kurtulanlardan belli bir bölümü, Horasan’da gelip Türkmen topluluklarına katılırlar ve onlarla da öğreti örf ve geleneklerinde uzlaşıp ‘Horasan erenleri’ adı ile birlikte Anadolu ya taşınıp bugünkü bulundukları toprakları yurt edinip kalırlar.
Selçuklular ve Osmanlılar zamanında, Emevi İslam dayatmaları alevi Türkmen toplulukları üzerinde de kanlı bir şekilde devam eder.
Alevi Bektaşiler, Cumhuriyet döneminde de, hiç rahat bırakılmamışlardır.
‘Elbistan- K. Maraş- Malatya- Sivas- Çorum- Tokat ve Gazi’ de, acı şekilde toplu katliamlara reva görülen o öğreti toplulukları sistem destekli yakılma kesilme gibi saldırılara uğramış ve katledilmişlerdir.
Vatan bildikleri ve gerektiğinde canları pahasına korudukları cumhuriyet ülkesinde, hep ayrıcalığa tabi tutulmuşlardır. Son 50 yıl da uğradıkları katliamlarda da, devlet hep taraflı gözükmüştür.
3, Halife Osman’ı örnek alan ‘Turgut ÖZAL’ la 2, Halife ÖMER’ dönemi ise Tayip Erdoğan ile devam ettirilmek isteniyor,
Bütün bunlara rağmen Alevi ve Bektaşiler, çağa uygun yaşam biçimlerini her yönüyle o isim adı altında sürdürüp yaşamaktan ve korumaktan yana kararlılardır. Bu duruşlarına kesin bir gözle bakılmalı ve rahat bırakılmalılar. Onun için hep direnmişlerdir. Bu günüyle, örgütlü yapıları ve seslerini yükseltmeleri bunun en doğru kanıtı olsa gerek.

Ehlibeyt taraftarlığı ve günümüze dek yaşanan acıları içlerinden bir türlü atamayan bu günün Anadolu ‘Alevi Ve Bektaşileri’, her yıl 12 gün Ehlibeytin anısına yas ‘matem’ tutarlar.
Yozlaştırılmadan yana çaba sarf eden sisteme karşı duruşlarıyla da, tüm çağdaş toplumlarla her yanlı yozlaşmaya muhalif görünen ‘Alevi Ve Bektaşiler’in direnişi, Hz. Hüseyin’in insanlık adına sürdürdüğü onurlu duruş ve mücadelenin devamıdır da diyebiliriz.

NOT
Bu tür yazıları ve yorumları Alevi kültür dernekleri, Cem vakfı ,Pir Sultan abdal ve Hacı Bektaş’ı Veli Kültür derneklerinin sayfaları da dahil Kerbela olayı ile ilgili internet sitelerinden ve elde mevcut yazılı; görsel kaynaklardan kolayca bulabilirsiniz.Hiç birinden izin almadan isimlerini kullandığım dernek ve vakıflar ki bizim Alevi toplumumuza mal oldukları için isimlerini yazdım bu kurumlar dilerlerse isimlerini buradan çıkara bilirim.

Bunun yanı sıra birçok kaynak ve bilim insanı Aleviliğin Şamanizm ile Müslümanlığın sentezidir görüşü de yer almakta Anadolu’nun bir çok yerinde Alevi toplumlarının ritüelleri dini merasimlerinde yada ibadetlerinde görüldüğü üzere bu düşüncede yabana atılmamalıdır diye düşünüyorum.Saygılarımla

Merhabalar sevgili dostlar

Yukarıdaki çeşitli kaynaklardan derlenen resmi araştırma ve yorumları verdikten sonra şimdide sizlerle paylaşacağım mersiye ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum

Ben bir ilahiyatçı yazar yada araştırmacı değilim Kerbela olayı üzerine ihtisas sahibi biride değilim önce bu konunun bilinmesini isterim.
Sadece aklımın erdiğince dilimin döndüğünce bu konu ile ilgili yazılmış olan yazımın başında da paylaşmış olduğum; derlemeyi ve çok çeşitli kaynakları okuyup değerlendirerek toplumsal olayları ve topluma mal olmuş değerleri farklı bir bakış açısı ile yorumlayıp herkes tarafından bilinen olayları farklı bir biçimde anlatmaya çalıştım. Bu konuda her türlü eleştiriye açığım. Ama eleştiriler küfür ve hakaret içermemeli toplumun bir kesimini aşağılamamalı ve ayrımcı ve bölücü dil kullanılmamalı lütfen buna dikkat edelim bu tür yorumlar sayfadan kaldırılacaktır.

Ben inanıyorum ki bu kültür ile yetişmiş olan insanlar toplumsal olayları tarih, mekân ve makamları ayırt ederek olayları aslına sadık kalmak koşulu ile anlatmak ve yorumlamak ve kendilerince biraz mitolojik biraz dünyevi ve de daha çok uhrevi olarak değerlendirmek isteyeceklerdir.

Bu açıklamayı yaptıktan sonra bende Kerbela olayını bir Mersiye biçiminde anlatmak istedim. Mersiyenin kırk kıtadan oluşmasının nedeni bir çok kaynağa göre İmam Hüseyin’in yanında kendisi de dahil yetmiş iki kişi vardı ve bunların kırk kişisi silahlı idi ve sadece onların eli silah tutuyordu bundan dolayı; Kırk kıta olarak yazmaya çalıştım.

Dostlar tarih boyunca manevi olarak çektiğimiz acıların temelini ehlibeyte yapılan zulüm ve bunun sonucun dada Kerbela da vahşice şehit edilmeleridir. Bizler yaradılışımızın gereği olarak ‘’İNCİNSENDE İNCİTME ‘’ felsefesi ile yetişmiş bir toplumuz ,her ne kadar son dönemlerde bizi bölüp parçalayıp ayrıştırmaya çalışsalar da bunu başaramayacaklarını gördüler. Bizler kimseyi inancından ve yaşam tarzından dolayı hor görmeden incitmeyip hep hoşgörü ile yaklaşmışızdır. Ama bu yaklaşımımız kimi çevreler tarafından yanlış anlaşılmış ve bazı trajedilerin meydana gelmesine sebep olmuştur; bu acı olayların karşısında bile yılmamış ve her dönemde hakkın adaletin yanında haksızlığın ve zulmün karşısında olmuşuzdur. Fakat ne yazı ki bunun sonucunda son 50 yılda Maraş, Malatya, Çorum, Elbistan ve Sivas trajedileri ile karşı karşıya kaldık ve bu uğurda nice canlarımızı şehit verdik.
Bütün dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de Atatürk Cumhuriyetinin ve onun kazanımlarına sahip çıkıp onun aydınlattığı ışıklı yolda ilerleyip bu vatana sahip çıkacağız.

Hiçbir partinin ve siyasi oluşumun arka bahçesi olmadan ,hakkı ve adaleti düstur edinmiş ve tarih boyunca; Horasan Erenlerinin Ahmet Yesevilerin ,Gül Babaların, Hacı Bektaş’ı Velilerin Mevlanaların, Yunusların, Pir Sultanların Ahi Evranların ve bir çok yol ulularının bilgelerin Türkleştirdiği ve adalet dağıttığı ve nihayetinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalistlere karşı verdiği mücadele ile bu toprakları kendimize yurt yapmışız ve sonsuza dek bu topraklarda var olacağız. Şunu herkesin bilmesini istiyorum dinimiz, dilimiz, mezhebimiz ve rengimiz ne olursa olsun bu topraklar vatan ve bu vatan bizim.

Kerbela da düştü toprağa ilk kan
Bin yıl sonra haber geldi Maraş’tan
Malatya’da Sivas’ta masumdu her can
Yetmedi bitmedi bize kininiz

Bazen susuz bırakıldık bazen kesildik
Bir toplum ki tarih boyu ezildik
Kurnaz hileleri bertaraf ettik
Yetmedi bitmedi bize kininiz

Maraş’ta Sivas’ta Çorum Malatya
Tokat’ı Gaziyi sakın unutma
Bumudur ibadet bumudur takva
Yetmedi bitmedi bize kininiz

Daha nice olaylara bu ağıtlar yakıldı ve yakılmaya devam edilecek. Unutulmayacak bu yaşanılanlar ama kinde tutulmayacak; biz yaratılanı yaratandan dolayı seven bir toplumuz. Bu vatan hepimizin ve bu vatanda her birimiz farklılıklarımız zenginliğimiz diyeceğiz ve birbirimize, hoş görü ile bakacağız. Kimsenin oyuncağı olmadan kendi hür irademizle düşünüp karar verecek ve verdiğimiz kararı cesaretle uygulayacağız; çünkü bizim yaşayacak başka bir vatanımız yok birlik ve berberlik içinde kardeşçe bu topraklarda var olmaya devam edeceğiz. Allah bu tür vahşeti ve felaketleri bırakın insanlara hiçbir canlıya yaşatmasın. Yası matemimiz Hak katında kabul ola Aşk ile

KERBELA

Sene altı yüz seksen Kerbela çölü
Muharrem ayının onuncu günü
Sanki çöl değil de koca kan gölü
Al kana boyanmış İmam Hüseyin

Hasana tuzakla zehir içiren
Masumu paklara mızrak geçiren
İnsan olmayıp ta emir geçinen
Merhametsiz onlar İmam Hüseyin

Babası da böyle yaptı evvelden
Korktular gücünden seni görmeden
O gencecik yaşta murat almadan
Ayırdılar bizden İmam Hüseyin

Güvendin Küfenin dönek halkına
İnandın onların bir mektubuna
Hani nerde bu halk yanında ola
Seni aldatılar İmam Hüseyin

Haber saldın Şam da duran yezide
Mert değil ki gelip seni dinleye
Mevla’m nasip etsin cemi cümleye
Seninle ölmeyi İmam Hüseyin

Rey valisi oldu Vakkas bin Ömer
İçindeki inanç ateşi söner
Özün inkâr edip namerde döner
Sana tuzak kurdu İmam Hüseyin

Otuz bin Kufeli mektup yolladı
Yezidin zulmünden hepsi ağlardı
Hedefleri önce abin Hasan’dı
Şimdi sıra sende İmam Hüseyin

Bağdat la Kufenin arası çetin
Masumu pakların yasını tutun
Mendebur yezide lanet getirin
Serin bile yetti İmam Hüseyin

Ne uğursuz çölmüş Kerbela çölü
Hıyanet tohumu Muaviye soyu
Bu yas tutulacak asırlar boyu
Emanetin bizde İmam Hüseyin

Mazlumun ahını alanlar gelsin
Yapılan vahşeti tüm cihan bilsin
Bunu yapan sürüm sürüm sürünsün
İhanet ettiler İmam Hüseyin

Ağıtlar yakıyor bütün analar
Ciğer parelere yüreğim kanar
Asırlarca millet sizleri anar
Hiç unutmadık ki İmam Hüseyin

Kasımla Fatıma vasiyet sana
Sözün vardı senin abin Hasana
Toplanın nikâh var bugün akşama
Kıydın nikâhların İmam Hüseyin

Günahları yoktu onca masumun
Kınası yaş idi daha Kasımın
Sonu gelsin artık Eyüp sabrının
Yıkıldı dünyamız İmam Hüseyin

Kırkların ceminde böyle söylene
Her iki cihanda adın biline
Niyet ettim nur yüzünü görmeye
Göster mikâbını İmam Hüseyin

Kesik Ser, e bakamadı hiç biri
İsyan etti buna Ebu Eslemi
Yok, idi bunların dini mezhebi
Sen öğrettin onu İmam Hüseyin

Duymadılar çığlığını namertler
Susuz kaldı koca çölde bebekler
Sana yardım etsin nurlu melekler
Salla kılıcını İmam Hüseyin

Dört bir yandan çevirdiler etrafı
Hırs bürümüş imanları kalmadı
Kırk yiğitler buna hiç aldırmadı
Biat etmediler İmam Hüseyin

Niyetleri seni esir almaktı
Soyunu tüketip taht da kalmaktı
Mervan’ı da yezidi de ahmaktı
Kıymet bilmediler İmam Hüseyin

Diledin bebekler çocuklar kalsın
İsterlerse nurlu serini alsın
Kerbela sinine baykuşlar konsun
O çöller yas tutar İmam Hüseyin

Cafi Kerbelada okudu ezan
Söktü şafak vakti geliyor zaman
Yetmiş iki yiğit yanında kalan
Ezan sala oldu İmam Hüseyin

Hırkayı şerifi giydin sırtına
Kâfirler varmadı bunun farkına
Zülcenahı mahmuzladın düşmana
Son mucize sensin İmam Hüseyin

Bunca masum pakın canını aldı
Çoluk çocuk deyip hiç acımadı
Sonunda gülmedi belasın buldu
Ama sen görmedin İmam Hüseyin

Atının başını çevirdin hızla
Baktın namertlerin pis suratına
Daha kurumadı yaktığın kına
Bunu görmediler İmam Hüseyin

Dolaştın son gece çölü sahrayı
İstemedin para pulu sarayı
Yetmiş iki yiğit koca kıtayı
Sahrada kum bildi İmam Hüseyin

Emreyledi yezit gidin söyleyin
Hüseyni almadan geri dönmeyin
Eğer gelmez ise esir eyleyin
Hiç esir olur mu İmam Hüseyin

Otuz iki atlı kırk yiğit yayan
Mertçe savaştılar Allaha ayan
Bu nasıl bir kindir kana doymayan
Kıydılar canlara İmam Hüseyin

Cümlenin carına yetişen sensin
Bir gider bin olup geri dönersin
Hala kan akmasın düşünün dersin
Merhamet eylersin İmam Hüseyin

Vakasın Ömer’e verdi valilik
Gitmez içlerinden fitne hainlik
Yezide yakışır böyle zalimlik
Sana zulmettiler İmam Hüseyin

Müsaade istedi Hür şehit senden
Nurunla kuşandı canı bedenden
Kudretinin gücü nuru dedenden
İki cihan senin İmam Hüseyin

Vedalaştın oğlun Ali Ekber ile
O namert Seyti yenmeden gelme
Dedin evlat acısını gösterme
Canın şehit oldu İmam Hüseyin

Zülcenah başını dikti düşmana
Yer yok yüreğinde zerre evhama
Otuz üç mızrakla akan kanına
Bakmadın yürüdün İmam Hüseyin

Sırayla gittiniz düşman üstüne
Hepsi bir birinin geçer önüne
Sevda ile yürüdüler ölüme
Gencecik fidanlar İmam Hüseyin

Otuz dört yerinde kılıç yarası
Utancından gökte güneş karardı
Lanet Simir geldi Serini aldı
Yansın yürekleri İmam Hüseyin

Mızrağa taktılar kesik başları
Dolaştılar sokak sokak Kufede
Bunu gören döker kanlı yaşları
En önde sen vardın İmam Hüseyin

Fırat kan ağlıyor akmıyor artık
Kimse sularına bakmıyor artık
Bir yere bir göğe bir sana baktık
Nur oldun göklerde İmam Hüseyin

Zeynel Abidin’e vurdular zincir
Bre namert yezit bu nasıl kindir
İşte an bu andır zaman bu gündür
Kapadı gözünü İmam Hüseyin

Dördüncü imamdan yürüdü soyun
Narin yapılıydın uzundu boyun
Sağlam inançlıydın güzeldi huyun
Seni örnek aldık İmam Hüseyin

Ağıtlar yakıldı asırlar boyu
Yine aynı kafa değişmez huyu
Ya rabim dünyada imtihan bu mu?
Bu dert bize ağır İmam Hüseyin

Bir gün gelir elbet divan kurulur
Suçlu olanlardan hesap sorulur
Sanma ki bu dünya onlara kalır
Tarumar olurlar İmam Hüseyin

Ya rabim ne acı bu nasıl vahşet
Tutuyor yasını sevenler elbet
Serçeşme bu canım yoluna hizmet
Feda bu can sana İmam Hüseyin

Hıdır BAL (Serçeşme )
13.11.2013