KELKİT VADİSİ-ŞİRAN VE DERULE

Kelkit Vadisi'nin bana yaşattığı bu anıları kaleme alıp, sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

KELKİT VADİSİ-ŞİRAN VE DERULE
1977 Yılı. Bilmediğimiz diyarlardan gelin almaya gidiyorduk asker arkadaşım ve meslektaşım İsmail Erdal'a. Onunla birçok çalışmada beraberdik. Ankara'da askerken Okuma yazma okulunda ve devamında Çarşamba Ömerli Köyü İlkokulunda.
Çetrefil bir yola çıkacak olmamızın farkında değildim... Şiran...Gümüşhane'nin bir ilçesi. Uzak ve bana göre yabancı bir yerdi. Minibüsümüz hazırdı. Yolcular olarak da suskunduk nedense. Neler görecektik, kimlerle karşılaşacak ve selamlaşacaktık. Heyecanımız sessizliği getiriyordu şüphesiz.
İlk geçeceğimiz ilçe Erbaa ve sonra Niksar. Bu iki Kelkit Vadisi şehrini tanıyordum. Gidip görmüşlüğüm vardı. Amca çocukları Niksar'da, ablam da Erbaa'da yaşıyordu. Erek-Erbaa ana baba toprakları idi. Ama ilerisini tanımıyordum. Reşadiye ve Koyulhisar benim ufkumun uzağındaydılar. Daha sonra Şebinkarahisar ve Alucra aşılacaktı. Yol gittikçe bozuluyor, daralıyor ve zorlaşıyordu. İki aracın yanyana geçmesi neredeyse olanaksızdı. Yolun sağında ise Kelkit Çayı bize göre belki yüz metre aşağılardaydı. Aracımız sağa kaysa parçamızı bulamazlar diye düşünüyordum. Bakarken de gözümüzü kapatıyorduk korkudan. Buraların evleri o zamanlar tavanları çoğunlukla aliminyum kaplamaydı. Kiremit yok denecek kadardı. S.Demirel'in rakip partililer Ecevit'e saldırdığında bir sitemi bile olmuştu. Demirel" Senin ne işin var birader bu yollarda" demişti. O durumdaki yollarda İsmail dostuma Mahinur öğretmeni almaya gidiyorduk. Alucra'da kısa bir mola verip Şiran'a yöneldik. 1923 yılında ilçe olan bir belde idi Şiran.
Meraklı ve yorgun yolculardan oluşan kafilemiz sonunda kız evine gelmişti. Büyük saygı gördüğümüzü belirtmek isterim ev halkınca. O akşam yorgunluk attık. Dinlendikten sonra düğünü, Başköy'den gelerek şenlendirecek çalgıcıları karşılamaya gittik. Beklerkende yakınlardan geçen çayda suya daldık, eğlendik. Çaydan ayrıldıktan sonra çalgıcılar uzaktan göründüler. Zurnacı beklerken, ağzında ufacık sipsisi ile "Esmerim biçim biçim, Ölürem esmer için" müziğini estetik ve can alıcı çalan kişiyi yanında davulcuyla bize yaklaşırken gördük. Unutamadığım bir andı. İmrenerek bakıyordum sadece ve dinliyordum hayran hayran. Birlikte eve geldik. Akşama şenlik vardı. Unutamayacağım, unutmadığım.
Yemekten sonra bir odada yerlerimizi aldık. Sipsi yine harikalar yaratıyordu. Bu sefer ortada beş delikanlı 'Derule' oyununu oynuyordu. "Oynayın kız oynayın durmanın ne kârı var" derken, asla durulmayacağını, devamlı hareket halinde kalınması gerektiğini emrediyordu bu türkü sanki. Çok hareketlilerdi. Dakikalarca oynadılar. Boyunlarından akan terler, yurt halk oyunlarının yağmuruydu bence. Bir ara yanımdaki ev sahibine sordum:
" Bu gençler yorulmazlar mı?"
"Hocam, bu beş kişi sabaha kadar oynarlar" şaşırmamak olmazdı bu yanıta.
Eğlence bittikten sonra odalarımıza geçtik.
Sabah yine sipsi ve davul sesiyle uyandım. Perdeyi araladığımda aman Allahım neler görüyordum. Başlarında dokuz on yaşlarında bir çocuğun bulunduğu otuz kırk kişilik bir grup halaya başlamıştı bile. Doyumsuz bir görünümdü. Bu Şiran halkı hep böyle miydi? Bu kültür nereden geliyordu?
Daha sonra Şiranlı gelinimiz Mahinur öğretmenin anlattığına göre, buralar Çepni Türklerinin yerleştiği bir bölgeydi. Trabzon, Ordu, Gümüşhane ve Bayburt yöresi Çepni Türkleri ağırlıklıydı. Hace Bektaşi Veli'nin ve müridi Kadıncık Ana'nın da Çepni olduğu Prof.Dr.İrene Melikoff tarafından da kabul görmüştür. Bu halkın yiğit, cesur, mert ve savaşcı olduğu yazılmaktadır.
" Biz halaylarımızı kızlı erkekli olarak çekeriz. Trabzon yöresi ile bağımız kuvvetlidir."diyordu Mahinur Hanım. Ansiklopedilerden aldığım bilgiler de öğretmenimizi doğruluyordu.
Kelkit Vadisi'nin bana yaşattığı bu anıları kaleme alıp, sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Yurdumuzun folklorik zenginliğini hep taktirle anlatmışımdır. Artvin'den Atabarı ile girersiniz, Ege'ye kadar çeşitli halay, horon, bar, çiftetelli ve zeybek danslarını görürsünüz, hayran kalırsınız...Ya o Silifke oyunları... Sadece danslar mı, türküler de dile gelir Anadolu'da oylum oylum. Bu yurt, bu güzel vatan bambaşkadır.
Eğer değeri bilinirse, şarkıları, türküleri hararetle söylenecek, halk dansları daima oynanacaktır hem de kızlı erkekli...
Bu vatan türküler söylendikce yaşayacaktır. Çünkü türkü hayattır, sudur, havadır...
Necdet Canik 10 Nisan 2022