“İnsana mutluluk için sadece şundan bundan keyif almak değil; ümit, teşebbüs ve değişim gerekir.

Bütün mesele elimizdekinden daha iyisini hayal etmek.

“İnsana mutluluk için sadece şundan bundan keyif almak değil; ümit, teşebbüs ve değişim gerekir.
“Haftada 90 saat çalışıyorum ve buna bayılıyorum!” 1980'lerde, Apple çalışanlarının giydikleri tişörtün üstünde yazıyormuş bu cümle.
Elbette, burada biraz abartı olduğu muhakkak.

Sonrasında, verimlilik uzmanları üşenmemiş ve hesaplamış: Eğer bu kişiler haftada 90 değil de 45 saat çalışsalar, dünya, çığır açan Macintosh bilgisayarı ile bir yıl daha erken tanışacakmış.

Geçtiğimiz hafta, Yiğit Ahmet Kurt sayesinde tanıştığım Hollandalı Tarihçi Rutger Bregman, az çalışmaya, “ütopyacı düşünce”ye farklı bir gözle bakmamı sağladı. Ben de, konuyu sizlerle fikir teatisine açayım istedim.

*

“Ölmeden Önce Pişman Olduğumuz 5 Şey” adlı bir kitap var; belki bilirsiniz. Avustralyalı Bronnie Ware, bu kitabı, hemşirelik kariyeri boyunca ilgilendiği hastalarla iletişiminden derleyerek yazmış.

İnsanların en büyük pişmanlığı “Keşke başkalarının benden beklediği değil de, kendi istediğim hayatı yaşama cesareti gösterseydim.” imiş.

İkinci en büyük pişmanlıkları ise neymiş biliyor musunuz?

“Keşke o kadar çalışmasaydım.”

Şüphesiz ki, çağımızın hastalığı: Çok çalışmak! Hatta, bir yazımda da bahsetmiştim; Japoncada “karõshi” diye bir sözcük var, “çok çalışmaktan ölmek” anlamına geliyor. Sözcük, Japonya’dan ve Japoncadan kökenini alsa da, Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre çok çalışmadan kaynaklı ölümlerin sayısı dünyada, yılda 745 bini bulmuş durumda.

*

İşte, Tarihçi Bregman örnek ve verilerle neden iş saatlerinin kısaltılması gerektiğini ve bunun nasıl başarılabileceğini anlatıyor.
Özetle diyor ki: Pek çok politikacı ve ekonomist için istihdam kapatılmış bir defterdir. Ne kadar çok, o kadar iyi!
Oysa daha çok iş ve yüksek ücret için değil, içsel değeri olan iş için mücadele vakti geldi.

Çoğumuz mutlu olmadığımız işlerde çalışıyor, kalan zamanda da ihtiyacımız olmayan şeyleri tüketerek mutlu olmaya uğraşıyoruz. Uygarlığımızın büyüklüğünü, neyi ölçtüğü meçhul gayrisafi milli hasıla üstünden mi konuşacağız?

Bregman, bizi tatmin eden uğraşlara daha çok vakit ayırmaya başladığımızda işsizlikte düşüş olacağını söylüyor ve tezini de şöyle destekliyor:
Boş vaktin insanlarda tembelliğe yol açacağı kanısı yanlıştır. Yaratıcı yetilerinden sürekli yiyen bir insan, günde 6 saatten daha fazla üretken olamaz.

*

Peki çözüm nedir?

Uygarlığımızın yönünü ütopyalara geri dönerek değiştirebileceğimizi düşünüyor Bregman.

“Ütopya” sözcüğü Yunancadan geliyor ve hem “olmayan yer” hem de “mükemmel yer” anlamında.

Nasıl ki, kadın erkek eşitliğinden, köleliğin kaldırılmasına kadar birçok gelişme insanlık tarihinde birer ütopya idi, bugünün ütopik fikirleri de pekâlâ geleceğin gerçeği olabilir.

Bütün mesele elimizdekinden daha iyisini hayal etmek.

Bitirirken, Bertrand Russell’ın sözleriyle beraberce düşünelim isterim.

“İnsana mutluluk için sadece şundan bundan keyif almak değil; ümit, teşebbüs ve değişim gerekir.

…arzulamamız gereken tamama erdirilmiş bir ütopya değil; hayal gücü ve umudun canlı, aktif olduğu bir dünyadır.”


(Görsel: Yoğun iş günleri için bir fikir

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor |

https://damlatantekin.medium.com/