"Biz müşterilerimizi bir partiye davetli misafirler gibi görürüz ve biz de ev sahibiyiz. Her gün müşteri deneyimini biraz daha iyileştirmek bizim işimiz." Jeff Bezos ✔

Alatimya'da her gün güler yüzle ve heyecanla karşılardık müşterilerimizi. TUI firması "Ein, zwei fly!" diyor bütün Almanları Türkiye'ye uçuruyordu. Biz de ilk 10 sıradaydık. Kollarımı havaya kaldırıp kalabalığa "Herzlich Wilkommen Liebe Gaste!" diye seslendiğimi hatırlıyorum bir gün. 100 oda giriş vardı! Odalar hazırlanana kadar misafirlerimizi muhteşem Almancamla restorana yönlendirmiştim.

2004 yılındaki bu stajımda şansım yaver gitmiş, TED Karabük Koleji'nde gördüğüm onca dersin üzerine Almanca öğretim görevlisi bir mesai arkadaşımdan iş başında Almanca öğrenme şansı yakalamıştım. Üniformamın cebinde hazır cümleler, müşteri geldikçe kullana kullana, tam 10 gün sonra hepsini ezberleyip kağıtları çöpe attım. 

Tecrübelerimin beni ne kadar iyi beslediğinin hep farkındaydım. Şartlarımın daha fazlasını tabii ki istedim ama yine de yetindim ve kendimi şanslı hissederek sonuna kadar kullandım. Öğle aralarında baktığım Alman bebeklere "Was ist das?" diyerek kelime pratiği yaptım mesela. "Gib mir fünf!" ü de onlardan öğrendim. 

Misafirler resepsiyona Tamara Tamara diye gelirlerdi, yaşlı müşteriler yaka kartımda yazan "Trainee Evrim" i yanlış okuyorlardı. Bozuntuya vermezdim. Hem bu müşterilerden birinden sağlık sigortasını anlattım diye 20 Euro bahşişi kapmıştım. 

Birlikte çalıştığım ekipten birbirimize yardımcı olarak el ele ve hoş görüyle her şeyin üstesinden gelinebileceğini öğrendim. İş hayatının çok eğlenceli ve öğretici olduğunu düşünürdüm. Bir iş daha öğrenebilmek için çırpınırdım. Ekip içerisinde bağlılığın önemini onlarla gördüm. 

Ve tüm bunların sonucu olarak yeni açılmış, teknik sorunları olan bir otelde müşterilerin nasıl memnun edildiğini, bizlerin mutluluğunun onlara yansıdığını gördüm. Kısacası siz işe hoş gelirseniz, misafirleriniz de otelinize hoş geliyor.