Dilâver Cebeci Ağabey ve Eller

Eller vardır tutulur, eller vardır öpülür.

Dilâver Cebeci Ağabey ve Eller
Köyümden... Gönlümden...
Dilâver Cebeci Ağabey ve Eller
Eller vardır tutulur, eller vardır öpülür.
O ellerde avuç avuç hatıra biriktirilir bir ömür. Ya sımsıkı sıkarsın, ya sonsuzluğa emanet edersin.
Feyzi Halıcı Ağabey;
"Gök-yüzünde unuttuğum
Ellerime kar yağıyor…" diyordu. Dua dua karıncalanan elleri için.
Sevda ellerdedir biraz da.
Eller ne dese desin biz işimize bakarız. El ne karışır ki bizim işimize?
Elimizdeki avucumuzdakileri veririz ihtiyacı olanlara. Bir elin sesinin olmadığını, alkış için iki elin, uçmak için iki kanadın lâzım olduğunu biliriz.
El uzatırız, el açarız, el basarız, elden ayaktan düşeriz. El el ile, değirmen yel iledir, biliriz.
"Eline, beline, diline sahip olunmalı" düsturunu okuruz Hünkâr nefesinde.
Bazen yaramızdan memnun oluruz, "el çek tabip yaram üstünden" dememiz bundandır. Bazen "ellerin mektubu gelip okununca" yüreğimize dert düşer. "Ellere uzaktan bak bana yakın gel" değimiz olur. Bir deste gül taşırız elleri koynunda merhamet beklediklerimize.
Abdurrahim Karakoç Ağabey de söylemiş Tut Ellerimden diyerek;
"Sırat’tan incedir sevda köprüsü
Beraber geçelim tut ellerimden.
Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden
Gönüldeki birlik kalkandır dışa
Aldırma ayaza, yele, yağışa
Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden.
Birleşmek üzredir şafakla gurûp
Korku beklenilmez kapıda durup
İster zehir olsun, isterse şurup
Beraber içelim tut ellerimden.
Çağır hayallerin en ötesini
Yakından duyarsın aşkın sesini
Sonsuz mutluluğun penceresini
Beraber açalım tut ellerimden.
Hatırla kaybolan hatıraları
Elmastan ışıklı, altundan sarı
Zaman tortusundan işte onları
Beraber seçelim tut ellerimden.
Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”
Zamanı zamana etme şikayet
Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet
Beraber kaçalım tut ellerimden."
Ellerinden tutmak istediklerimiz vardır hasretle. "Bana Ellerini Ver" deriz ama aslında gönlümüzde saklı sevda taşırız. Eller oradan uzanır.
Desem "aşkı anlatın"
Ne gök susar, ne de yer.
Aşkı taşıyan kadın,
Bana ellerini ver.
Yaz da, kış da hayatta,
Ufuk gizli kanatta,
Gözlerini kapat da,
Bana ellerini ver..
Uzaklara sevdalım,
Köke can borçlu dalım,
Susarak konuşalım,
Bana ellerini ver...
Sevgisiz dünya kurak,
Gönül ilk ve son durak,
Kokunu yele bırak,
Bana ellerini ver...
Ney inler inim inim,
Seni söyler eminim,
Yüreğin zaten benim,
Bana ellerini ver...
Gölge serin, gün sıcak,
Hasretin kucak kucak,
Denizler kavuşacak,
Bana ellerini ver...
Gel kalbimin ağrısı,
Gel gönlümün çağrısı,
Gel yolumun doğrusu,
Bana ellerini ver...
Sen başkasın, sen özel,
Sen şarkısın, sen gazel,
Ey aşktan doğan güzel,
Bana ellerini ver...
Dilaver Cebeci Ağabey "Ellerin" şiirine şöyle başlamıştı;
Dost kentleri yıkıp sana gelmişim,
Esirin olmayı şeref bilmişim,
Bilsen ıssızlıktan nasıl yılmışım.
Bu sessiz dünyama girecek misin?
Ellerini bana verecek misin?
Bir başka şiirinde şunları yazmıştı;
Ayzıt, Umay, melek, peri,
Yedi acun güzelleri,
Toplanıp da gelse beri,
Ellerin etmez.
Sevgi ancak sende ulu,
Dudağında bayrak alı,
Yaz gecesi Samanyolu,
Ellerin etmez.
Yüreğine kör düğümler atılan bir güzel insandı Dilaver Cebeci Ağabey. Zaman ensesinde soluyan bir ejderdi. Babasının yarım kalmış sevdasını da dert edinmişti. Aklına Sitare düşerdi gece yürüyüşlerinde. Kabul edilmiş eski bir duayı tekrar ederdi sık sık. Siperlendiği geceden bozkırda kalan sancısına koşardı. Türk ve Turan yazardı canından aldığı mürekkeple. Eski bir kasaba sevdasından kalanlar taşınırdı Nigâri bir minyatürden çıkardığı güzelliğe.
Devran dönüp nice yıllar geçince akla düşerdi hatıralar;
Bir bahar rüzgârı değdi saçıma,
Yumuşak ellerin aklıma düştü.
Erguvan arzular doldu içime,
Katmerli güllerin aklıma düştü.
Bir çift kumru geldi kondu saçağa,
Gönlüm uçtu gitti o pembe çağa,
Bir aşık sazını çekti kucağa,
Sevdalı dillerin aklıma düştü.
Dilaver Cebeci Ağabey'in şiir kılıncını kuşandığı bir zaman. Gönlüne iltica etmiş. Uçlarda bir çakır kuşunun yakarışını mı duydu kim bilir bir kaç mısra gelmiş aklına.
Belediye otobüsünde gidiyormuş. Yolun sonuna kadar gitmiş şiiri içine yazarak. Şiir bitmemiş, bu sefer öteki son durağa. Böyle böyle kaç defa gidip gelmiş bilmiyor. Sadece her bilet atışta biletçinin garip garip baktığını söylemişti. Sonra şiir bitmiş;
Yıllar Sonra
Yıllar saçlarını tarumar etmiş,
Güzelim tellerin böyle değildi.
Günler boyu sevdamızla yanardı,
Sıcaktı ellerin böyle değildi.
Buğulu camlarda şafak sökünce,
Lacivert akşamlar yere inince,
Sesini dinlerdim, sızılı ince,
Bir hoştu dillerin böyle değildi.
Yüreğin kafeste çırpınan bir kuş,
Gamzelerin ıssız, avuçların boş,
Ne zaman koklasam olurdum serhoş,
Al aldı güllerin böyle değildi.
Gözlerin karanlık, dargın mı yoksa?
Dudakların örtük, kırgın mı yoksa?
Kırılmış kanat mı yorgun mu yoksa?
Sarardı kolların böyle değildi.
Seni gördüm, bak kendimi unuttum.
Haddi aştım, ar bendimi unuttum.
Günah ettim, ben andımı unuttum.
Şaşırdım, hallerin böyle değildi!
29 Mayıs 2008 Dilaver Cebeci Ağabey'in vefat tarihi.
Bugün saat 12.00 de Çengelköy Mezarlığındaki kabri başında anılacak Dilaver Cebeci Ağabey.
Mekanı cennet olsun.
Dilaver Cebeci Ağabey'e, Feyzi Halıcı Ağabey'e, Abdurrahim Karakoç Ağabey'e rahmetlerle.
Biz de birer fatiha ile eşlik edelim efendim.
Dilaver Cebeci Ağabey Mavinin Türküsünü söylesin.
Zekai Tunca'da , Dilaver Cebeci Ağabey'den bestelediği bir şarkıyı okusun.
"Yüreğime kör düğümler atılmış,
Çözemedim, çözülmüyor sultanım."
Bu fotoğrafı da bizim köye giderken Şoförler Çeşmesi'nde çekmiştim.
(Bu çeşmeyi orada trafik kazasında vefat eden arkadaşlarının hayrına gelen geçen su içsin diye Şoförler Derneği yapmıştı.
İlçe belediyesi yıktı, az öteye başka çeşme yaptı. Hatıraları da yıktılar böylece. )