SİYASETÇİ VE DİN ADAMININ SİNİRLERİ ÇELİKTEN OLMALI

Bana zehir sunan kişinin yemeği bal şeker olsun. Her işi ona kolay gelsin ve her işine eli ersin.)

SİYASETÇİ VE DİN ADAMININ SİNİRLERİ ÇELİKTEN OLMALI
SİYASETÇİ VE DİN ADAMININ SİNİRLERİ ÇELİKTEN OLMALI
Nurullah Çetin
Türkiye’de en zor iş siyasetçilik ve din adamlığıdır. Neredeyse bütün vatandaşlar gece gündüz, evde, kahvede, sokakta, caddede; her yerde en çok siyasetçileri ve din adamlarını eleştirir hatta hakaret ederler. Siyasetçi ve din adamları da sinirlerini çelikleyerek sabretmeyi, katlanmayı, hoşgörmeyi, affetmeyi öğrenmeliler.
Siyasetçiler ve din adamları, Şeyh Edebalı’nın Osman Gazi’ye verdiği şu nasihatını muska gibi göğüslerinde taşımalılar: ”Ey oğul! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Gücengenlik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana.”
Konuyu şuraya getireceğim. Halen bir üniversitede İlahiyat profesörü ve sabık bir cami imamı olan bir kişiyi bazı vatandaşlar eleştirmişler hatta hakaret etmişler. Bu kişi de tutmuş “merak etmeyin ey güruh” diye başlayan ve “hepinize kaliteli pamuk aldım” diye devam eden bir Tweet atmış.
Bu ilahiyat profesörü kendisine yapılan hakarete hakaretle cevap vermede bireysel olarak haklı olabilir ama bu mesele bireysel değil kamusaldır. Sıradan yeni yetme, ergen, cahil bir genç mesajı olsa hiç sorun edilmez. Ama milletimize İslam’ı öğretme ve uygulamada önderlik konumu olunca mesele bireysel bir sorun olmaktan çıkıp kamusal bir mahiyet kazanmıştır.
İslam’ın sözcüsü, temsilcisi, tebliğcisi, uygulayıcısı konumunda olduğu için kendisine yapılan hakaretlere de katlanmak, direnç göstermek, hoşgörmek zorundadır. Bir ilahiyat profesörü gani gönüllü, yumuşak dilli, serin üsluplu olmalı ve şu ayete uygun davranmalıdır: “Ey Resulüm! Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 125)
İlahiyat profesörüne biraz İslam öğretelim de arkadaş eksiklerini telafi, yanlışlarını tashih etsin. Her şeyden önce bir din adamı için vatandaşlarımız, kendisine hakaret etseler bile ”güruh” değildir. Müslüman olan vatandaşlarımız senin “din kardeşin”, Müslüman olmayanlar da “müellefe-i kulûb”dur; ama güruh değildir.
*İlahiyat profesörü demek, Kur’an’ı bilen adam demektir. Bilmiyor olabilir, biz öğretelim. Allah şöyle diyor: “Rahmân’ın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır.”(Furkan, 63)
*İlahiyat profesörü demek “Alimler peygamberlerin varisleridir” hadisi gereğince Hz.Muhammed’in görevini, işlevini, İslam’ı anlatma, yaşama ve yaşatma sorumluluğunu almak demektir. O zaman ergen gibi değil peygamber gibi davranacaksın.
Zira Hz. Muhammed’e taş attılar, pislik attılar, her türlü hakareti yaptılar, küfrettiler ama o hiçbir zaman onlara mukabele-i bi’l-misilde bulunmadı. Tam tersine Hz. Peygamber, Taif’te kendisini taşlayanlara, Uhud’da dişini kıranlara, yanağını yaralayanlara, öldüresiye saldıranlara beddua değil dua etti ve şöyle dedi: “Allahım, kavmimi bağışla, onlar kimi taşladıklarını bilmiyorlar.” 12 bin kişilik bir kuvvetle Mekke’yi kansız, kavgasız fethettiği gün, genel af ilan ederek bütün insanların gönlünü fethetti.
*İlahiyat profesörleri biraz Yunus Emre falan da okusa iyi olur. Böyle durumlarda Yunus Emre de şöyle diyor:
“Bana ağu sunan kişi şehd ü şeker olsun aşı
Gelsün kolay cümle işi eli irer olsun ana”
(Bana zehir sunan kişinin yemeği bal şeker olsun. Her işi ona kolay gelsin ve her işine eli ersin.)
*Allah’tan İslam’da ruhbanlık yoktur da biz İslam’ı Tanrılaştırılmış kişilerden değil, asıl kaynaklarından öğreniyoruz. İslam’ı anlatan profesörleri dinliyoruz, Kur’an’a ve aklımıza uyuyorsa dediklerini kabul ediyoruz, istifade ediyoruz, uymuyorsa kendi cahilliğine veriyoruz, geçip gidiyor.
*Buradan Türk gençliğine sesleniyorum: İslam’ı yanlış, çirkin ve kötü temsil eden hacılara hocalara, cemaatlere, tarikatlara, parti patırtılara bakıp da İslam’dan uzaklaşmayın, deist, ateist olmaya kalkmayın. Kur’an’ı okuyun, Hz. Muhammed’i okuyun, kaliteli, güvenilir, gerçekten alim olan profesörleri dinleyin ve okuyun, gerçek İslam’a daha çok sarılın. Dünya ve ahiret mutluluğunuz ve kurtuluşunuz buna bağlıdır.
*Son söz: Müslümanlardan kaçın, İslam’a sığının. Ben öyle yapıyorum. (1 Mayıs 2021)