Remzi Oğuz Arık: Bir bilim insanının hazin öyküsü

Remzi Oğuz Arık'ın Toroslar’da başlayıp yine Toroslar’da trajik bir olayla sonlanan.....

Remzi Oğuz Arık: Bir bilim insanının hazin öyküsü

Yazan AYKUT ALYANAK

Ayrancı'da bir mahallemizin adı olarak bildiğimiz fakat hayatıyla ilgili pek bilgi sahibi olmadığımız Remzi Oğuz Arık'ın Toroslar’da başlayıp yine Toroslar’da trajik bir olayla sonlanan, hayatı boyunca vatanını seven bir bilim insanı olan ve tesadüfen siyasete giren hazin öyküsü

Günlük hayatımızın akışı içinde bazen tesadüfi bazen de pek sık karşımıza çıkmasına rağmen fark etmediğimiz bazı işaretler, görüntüler vardır ya, hani çoğu zaman algılamayız, düşünüp sorgulamayız hiç.

En azından benim için böyle oluyor; pek çok şey aklımın bir ucunda öylece durmasına rağmen onları fark etmiyor/edemiyorum. Çocukken çok sevdiğim tren yolculuklarında camdan gördüğüm pek çok objenin gözlerimin önünden hızla geçip gitmesine benzetebilirim belki de. 

Yaşamın bu anlamsız hızı ve koşuşturması sırasında kayıp giden kim bilir neler vardır? Bunlardan bir örnek olarak, semtimizde yıllarımızı geçirirken bildiğimiz, duyduğumuz ama nereden çıkmış olabilir diye aklımızın ucuna dahi gelmemiş olan, hepimizin içinde yaşadığımız mahallelerin isimlerine dair bir bilgi aktaracağım.

Söz konusu mahallemizin adı pek çoğumuzun sınırları içinde yaşadığı, hemen hepimizin adını duyduğu, bildiği lakin benim gibi ekseriyetle hakkında malumatımızın olmadığı, dikkat çeken ismiyle; Remzi Oğuz Arık.

Muhtarımız Süleyman Demircan’ın renkli siması, çalışkan kişiliği ve yıllardır organize ettiği güzel aktiviteleri nedeniyle mahallenin adını duymayan yoktur ama kime aittir bu isim ve neden verilmiştir? Bunlara geçmeden önce gelin size kısa bir araştırmayla mahallemizin özelliklerine dair diğer bulduklarımızı aktaralım.

2019 yılı verilerine göre mahalle sınırları içinde 5344 kişi ikamet etmekte. 

İlginç bir veri de, nüfusun % 57.5’inin kadın çoğunluğunda olması. Kadın oranının Çankaya İlçe’de % 52.1 ve Ankara İl nüfusunda ise % 50.5 olduğunu göz önüne alırsak kadın yoğunluğu ile dikkat çekiyor. Hatta diğer Ayrancı mahallelerinden de ileride olduğunu söyleyebiliriz.

Peki nüfus hareketleri nedir? Hızla yoğunlaşıyor mu mahallemiz diye sorarsanız cevabı tam tersi olacaktır. Ankara istikrarlı şekilde büyürken mahallemiz de istikrarlı bir seyrekleşme halinde; 2012’de 5860 olan nüfus son 7 yılda 516 kişi eksilmiş.

 Yani kısaca terk edilmeye başlayan ve kadın ekseriyetli bir mahalle diyebilir miyiz tam olarak, onu da size bırakıyorum.

1944 Ankara’daki ev. Arkada Prof.Dr. Remzi Oğuz Arık ve eşi Türkân Arık, önde Oluş Arık.

Gelelim mahallenin ismine. Evet bir kısmımız tanıyordur bu ismi, özellikle arkeolojik çalışmaları ve politik kişiliğiyle bir döneme damgasını vuran Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık.

Ankaralılar onu Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde arkeoloji profesörü olarak ve siyasi düşün yazı ve mesaileriyle tanıdı.

Peki ünlü bir yazar, politikacı ve tarihçi olduğu için mi ismini vermişlerdi bir mahalleye? Bu soruları aynı okulda kendisi gibi arkeolog- sanat tarihçisi olan oğlu, eski dekan Prof. Dr. Oluş Arık’tan cevaplamasını istedik.

Prof. Dr. Oluş Arık ve eşi Rüçhan Arık

Pandemi sürecinde kendisiyle yüz yüze görüşme şansını bulamadığımız için yaptığımız telefon görüşmesi talebimizi kırmayarak kabul eden Oluş hocamız, babası Remzi Oğuz Arık’ın Adana’nın kuzeyinde şimdilerde bile çok zor gidilen Torosların geçit vermeyen tepelerinde bir köyde doğmasıyla başlayan ilgi çekici hayat hikayesini anlattı bizlere.

27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonra tekrar sivil demokrasiye dönüldüğü tarihlerde yaklaşık 61-62 yıllarında bu mahalleye babamın adını vermişler. Biz de âilecek sonra öğrendik. Babamın vefatından sonra biz de bir dönem 56-57 gibi Ayrancı’da Yaylagül ve Karyağdı Sokaklarında oturduk. Ama 60 İhtilali’nden sonra taşındık oradan.

Ünlü arkeolog, düşünür, siyaset insanı Remzi Oğuz Bey, Adana’nın Kozan İlçesine bağlı Kabaktepe köyünde dünyaya gözlerini açar, yıllardan 1899’dur.

Babam Adanalı olmasına rağmen doğduğu köy Çukurova’da değil Torosların yüksek yamaçlarında kurulu sarp bir orman köyüydü. Atla eşekle zar zor ancak çıkılıyordu.

Feke ilçesi sandık eminliği yapan babası onu Kozan’da mahalle mektebine yollar. Annesiyle birlikte Adana’dan çıkan Arık, ortaokulu Selanik’te yaşayan ablasının yanına giderek bitirir. Ardından İşkodra kentinde bulunan Osmanlı subayı abisinin yanında liseye başlar. Balkan Savaşı nedeniyle liseyi İstanbul’da devam etse de en son İzmit’te bitirir. İstanbul’a dönünce Muallim Mektebi’ne girer ve mezun olur. Doğduğu bölgeye gider öğretmenlik yapmaya. Öte yandan kitaplar yazmaya başlar. 1. Dünya Savaşı sırasında kimsesiz çocuklara öğretmenlik yapar. Kurtuluş Savaşı sonrasında Galatasaray Lisesi’nde gece yatılı öğretmenliğe başlar. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirir.

Bu sırada, eski eserler ve Arkeoloji alanında hep başka mesleklerden kimselerin işleri yürütmesini doğru bulmayan Atatürk, profesyonel arkeolog yetiştirmek üzere sınav açtırır. Babam bu sınavı kazanır ve 1926’da burslu olarak Fransa Sorbonne Üniversitesi’ne Arkeoloji öğrenimine yollanır. Orada Arkeoloji bölümü yanı sıra, Sanat Tarihi bölümü, Louvre Arkeoloji Okulu derslerine de devam eder. Burada restorasyon ve müzecilik te okur.

Babamın Paris’te okurken aynı dönemde kendisi gibi Avrupa’da okuyan Türkiyeli öğrencileri örgütlediğini, başka ülkelerdeki öğrencilere de ulaştığını ve onları sık sık “Bugün Anadolu için ne yaptın’’ sorusuyla sıkıştırmasının meşhur olduğunu arkadaşları anlatırdı.

Türkiye’nin ilk “tahsilli” arkeoloğu olarak 5 yıl sonra ülkeye dönüşte kısa süre İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görev aldıktan sonra Ankara macerası başlar Remzi Oğuz Bey’in, 1933 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın Arkeoloji Uzmanı olur. Bir sene sonra Gazi Üniversitesi’nin çekirdeği sayılan Gazi Terbiye Enstitüsü’nde Sanat Tarihi bölümünü kurmakla görevlendirilir, ardından Türk Tarih Kurumu üyesi seçilir.

Kazı sırasında bir dinlenme anı

Maarif Vekaleti arkeoloğu olarak tayin edildikten sonra devlet yetkilisi olarak ünlü Alman arkeolog Prof. Von der Osten yanında Alişar antik kenti kazı çalışmalarına gider. Daha sonra Amerikalı arkeolog Prof. Blegen ile Truva’da görev alır. Ardından kendisinin başkanlık yaptığı kazıları yönetmeye başladı. Başkanlık yaptığı ilk kazısı Alacahöyük’te idi.

Sonrasında Gölbaşı Karaoğlan Köyünde muazzam kazılar yaptı senelerce. Benim ve kardeşimin çocukluğumuz o köyde geçti (1937-41). Çok iptidai yerlerdi o zaman. Mogan Gölü sıtma yuvasıydı, ben ve kardeşim sıtmaya yakalandık. Çok sıkıntılı şeyler hatırlıyorum o devirde.

Yozgat yakınında Göllüdağ’daki kazısında çetin soğuklar nedeniyle zatürre olur ama altın eserler bulmuşlardır orada. Hatta gelişmeyi yakından izleyen Atatürk’e rapor vermeye gittiğinde, Fevzi Çakmak ile konuşan Gazi, “Görüyor musunuz Paşam, artık sıkıştık mı Remzi’yi yollarız bize altın getirir” demiş ve takılmışlardır babama. Böyle bir anısı var babamın.

Orta Anadolu’da Bitik Köyü, Karalar Köyü gibi yerlerde de Hitit ve öncesi Prehistorik çağlara ait kazılar yaptı.

1940’lı yıllarda aynı zamanda Ankara’daki Arkeoloji Müzesi ve Etnoğrafya Müzesi müdürlüklerine atanmıştır. O sıralarda Ankara’da Çankırıkapı, Karaoğlan (Gölbaşı) ve Bitik (Kazan) kazılarını da yönetmekteydi. 

1939 yılında DTCF Arkeoloji bölümü başkanlığına getirildi. Ekrem Akurgal hocamızı Üniversiteye, doçent olarak almıştır. Ünlü Tahsin Özgüç, Nimet Özgüç hocalarımız onun asistanıydı. Birçok bilim insanı ve müzeci onun öğrencisiydi.

1944’te eski dostu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası üniversiteyi bıraktı ve Müze müdürlüklerini sürdürdü. 

1949 yılında İsmet İnönü’nün yönlendirmesiyle kurulan İlahiyat Fakültesi’nde Türk ve İslam Sanatları Tarihi bölümü açar. 

Fakat yine uzun sürmez akademisyenliği Arık’ın, onun aklında hep Anadolu’ya hizmet vardır. Lakin bu sefer siyasi olarak giriştiği bu hamle ile Demokrat Parti listesinden bağımsız Seyhan vekili olacaktır 1950 yılında.

1953 Türkiye Köylü Partisi Kongresi, Prof. Remzi Oğuz Arık, İnönü’ye bilgi veriyor. Sağda Kemal Satır

Babam yapılan daveti kabul ederek Demokrat Parti kontenjanından Adana vekili seçildi. Ama bir müddet sonra fikirlerine uygun olmadığını anladığı için ayrılarak Köylü Partisi’ni kurdu. 

Paris eğitiminde etkilendiği sol görüşlerin de etkisi vardı bu parti girişimine neden olan. Bir yandan da Atatürk’ün yetiştirdiği kuşaklar gibi milliyetçi idi ama bunların anladığı milliyetçilik başka bir şey… Yani Dünya’daki genel nasyonalizm anlayışından farklı olarak, “Halkçılık” yönü ağır basan bir düşünceydi. Köylü Partisi’ni kurması da bu nedenleydi. 

Gerçekten de Remzi Oğuz, siyaseten tam karşılığını bulamamış olacak ki 2 sene sonra 3 vekil arkadaşıyla Demokrat Parti’den istifa edip genel başkanlığını yapacağı Türkiye Köylü Partisi’ni kurar arkadaşlarıyla. 

19 Mayıs 1952 tarihinde kurdukları partiyle farklı bir siyasi söylem geliştirmeye başladılar. Arık’ın teorize ettiği “Anadoluculuk” fikirlerine göre ülkenin temel sosyal ve kültürel sorunlarının çözümü ancak köylülerin eğitimi ve ekonomik kalkınmasından geçmekteydi. Bu şiarla yola çıkarlar ve il il öncelikle köylerden başlayarak örgütlenmeye başlarlar. Mecliste koltuk sayıları 6’ya çıkarken, onlar da köylücülük olarak da tanımlandırılan hareketlerini mecliste hararetle anlatmaya devam ederler.

Remzi Oğuz Arık 3 Nisan 1954’te Adana’dan Ankara’ya dönerken uçağı havada patlayarak düşer.

Remzi Oğuz Bey’in 3 Nisan 1954’te seçim çalışmaları için gittiği Adana’dan Ankara’ya dönerken uçak kazasında hayatını kaybetmesiyle büyük moral kaybı yaşayan parti bir ay sonra girdiği ilk genel seçimlerde % 0.6 alarak hezimete uğrar. Birkaç sene sonra da başka bir partiyle birleşerek siyasi faaliyetine son verir.

Partileri muvaffak olamasa da Türk siyasetinde iz bırakır ve köylücülük fikirleri partilerin programlarına girer, düşünce tarzı olarak değer kazanır.

Remzi Oğuz Arık, partisinin büyük bir heyecanla beklediği genel seçimlere bir ay kala seçim çalışmaları için gittiği Adana’dan THY ait 13.40 seferini yapan ARK isminde Dacota tipi yolcu uçağıyla havalanmasından 10 dakika sonra gerçekleşen kaza nedeniyle hayata veda etmişti.

İlk Türk uçak kazası olarak tarihe geçmiş olan bu kazada uçak, Toros eteklerinde Kurttepe mevkinde havada infilak ederek düştü ve 15 kilometrelik alana yayılan uçak 25 kişiye mezar oldu.

Kazaya da kısaca değineyim. Ben Adana’dan dönmesini bekliyordum, uçaktan karşılamak üzere, 16 yaşında idim ve düştüğü haber verildi. Ertesi gün de Devlet Hava Yolları Umum Müdürü Rıza Çerçel bey beyanat verdi; ‘‘Bizim bu tip uçaklarda böyle bir kaza olması mümkün değil çünkü havada infilak etmiş. Hava berraktı, dış etki olmadan böyle bir şey olmazdı” diyor.

Sonra adamı (müdürü) oradan aldılar başka bir yere verdiler. O da siyasete atıldı sonunda. Umum müdür inanmamıştı yani kaza olduğuna, şaibeli olduğunu ima etti.

Babam uçakta savcı yeğeni olan Orhan Arık ile birlikte öldü. O sırada Seyhan Barajı inşasında çalışan mühendisler babamın içinde olduğu Ankara’ya giden 13.40 uçağını seyrederken havada patladığını görmüşler. Sonra bu kaza konuşulmadı bir daha, yasaklandı. Yani kaza şüpheli kaldı.

Babasının siyasi yönü ile ilgili sorularımıza ve hakkındaki genel fikirleri sorduğumuzda Oluş Arık hoca ilginç açıklamalarda bulundu.

Bu ülkenin aydınları çeşitli manipülasyonların sonucu, gerçeği net olarak göremiyor; babam bazılarına göre sağcı, bazılarına göre solcudur, liberaldir, devletçidir. 

Beğendiğimiz sevdiğimiz insanlar bile bu nedenle objektif bakamadılar. Yüz yüze gelip konuşsalar belki anlarlardı onu. 

Son olarak babamın bir sözü ile bitireceğim; Dil yaşayan bir varlıktır, öyle konstrüktif yani laboratuvarda üretilmiş gibi olamaz, yaşayamaz o zaman. Yaşayan kavramlar olmazsa düşünemezsiniz diye organik bir yaklaşımı da vardı. 

Babama kafatasçı diyenler bile oldu, onlara kitabından bir cümleyle karşılık vereyim “Kimse anasını babasını seçmekte hür değildir. Tesadüfle başlar hayatımız, kendi bilincimiz ve irademizle bir topluma mal oluruz ve yüceltmeye çalışırız” böyle bir düşünceye kafatasçı denebilir mi?

Remzi Oğuz Arık’ın oğlunun ağzından dinlediklerimiz ve araştırmalarımız sonunda derlediklerimiz bilgiler ışığında; ülkenin ilginç simalarından birisinin başarılı bilimsel çalışmalarla dolu hayatı yanında, şimşekleri üstüne çeken tartışmalı fikirleriyle birlikte politik kişiliği de oldukça ilgi çekici.

Toroslar’da başlayıp yine Toroslar’da sona eren hayatı boyunca gerçekten ne demiş, neyi anlatmak istemişti Remzi Oğuz Arık? Anlatamamış veya anlaşılamamış mıydı? Yoksa anlaşılması uygun bulunmamış mıydı bazı çevrelerce?

Belki de savunduğu idealleri ile ölümüne neden olan uçak kazası arkasındaki gizem sanırız hiç aydınlatılmayacak. 

Mahallemize isminin verilmesinin arkasında yatan nedenler de acaba bu gizemin içinde saklanmakta mı, ne dersiniz?

Onore etmek veya günah çıkarmak? Ya da başka bir şey belki…

https://ayrancim.org.tr/?p=7904