KUYRUKTA BEKLEMEK

Ben size bugün “beklemek”ten bahsedeceğim.

KUYRUKTA BEKLEMEK
Hayatımızın ortalama 5 yılını sırada veya kuyrukta bekleyerek geçiriyormuşuz. Bunun yaklaşık 6 aylık kısmı da trafik ışıklarında beklemeye denk geliyormuş.

İlginç ama gerçek… Bazı coğrafyalarda tek işi zenginler için kuyrukta beklemek olan kişiler vardır; mesela bürokrasi işlerinde kuyrukta sizin yerinize beklemesi için birini kiralayabilirsiniz.

Bir süpermarket kasasının önünde beklerken, eğer bu süre 3 dakikayı aşıyorsa, beynimiz bu süreden sonra geçen her süreyi ikiye katlayarak algılıyormuş. Örneğin, 5 dakika beklediğimiz halde 10 dakikadır beklediğimizi ifade edebiliyoruz.

Ben size bugün “beklemek”ten bahsedeceğim.

*

Sadece trafik ışığında, kuyrukta değil; hastane koridorunda, otobüs durağında, asansörde de bekleriz.

Yalnızca sevmediğimiz işler için değil sevdiğimiz işler için de bekleriz.

Bir sanatçıyı izlemek veya dinlemek için, beğendiğimiz bir restoranda yemek için, yaşamın bir anında ruhumuza veya zihnimize dokunabilen o kişiye kavuşmak için… Bekleriz.

Harcadığımız çabanın veya hissettiğimiz keşif duygusunun yoğunluğu da o işi veya kişiyi daha anlamlı kılar.

*

Yazar Robert Levine ise “bekleme” konusuna farklı bir açıdan yaklaşarak “kimin bekleyeceğini statü belirler" der. Kim önde bekler kim arkada? Kim kimi bekler veya kim hiç beklemez?

Yüksek statülü kişilerin daha aşağıdaki kişileri bekletme hakkı olduğunu varsayarız; tersi ise mümkün değildir. Ve bekletmek çoğu zaman kimin “patron” olduğunu gösterme biçimi olarak da çıkar karşımıza.

Amerikalı psikolog Barry Schwartz da konuyu sosyoekonomik bakımdan inceler ve “sosyoekonomik statü düştükçe bekleme süresi uzar" tespitini yapar.

Düşünürsek, doktor muayenesi için bir devlet hastanesinde bekleyen kişi ile özel hastanede bekleyen kişi aynı koşullara ve bekleme sürelerine mi sahiptir? Ya da havaalanında uçağı bekleme şeklimize bakın; bekleme salonlarımız bile farklıdır.

*

Bilirsiniz; Samuel Beckett de meşhur tiyatro oyunu Godot’yu Beklerken’de bir bekleyişi anlatır. Herkes bu eseri kendine göre farklı yorumlayacaktır ancak bana göre oradaki bekleyiş insanın hayatında bir anlam bulma çabasını temsil eder.

Bir gün çıkıp geleceğini ve hayatımızın böylelikle anlam bulacağını umduğumuz Godot gelmeyecektir; belki de Godot zaten hiç yoktur.

Beckett bu eserinde hayatta arzuladığımız şey veya kişi için boş boş bekleyip durmak yerine, bilinçle beklememiz gerektiğini özlü şekilde bizlere hatırlatır. Bize lâzım olan, çaresizliğe, amaçsızlığa yenik düşmeden eyleme geçmeyi bilmektir.

Yani, yine dönüp dolaşıp, insanın hayatı boyunca cevabını bulmaya meylettiği o soruya geliyoruz: Hayatın anlamını bulmak nedir?

Cevabı hiç olmadı bu sorunun, hiç de olmayacak. Godot hiç gelmeyecek.

Bunun yerine Virginia Woolf'un dediği gibi "günlük küçük mucizeler, karanlıkta hiç beklenmedik şekilde çakan kibrit ışıkları olacak" hayatımızda.

... ve bize düşen de, işte bu küçük mucizeleri ve ışıkları fark etmeyi öğrenmek olacak.

Söz sizde.


Instagram: @damlatantekin https://lnkd.in/dckyXdWx

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor |
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok