Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Nisan 30, 2021 0
Monitörlerden yayılan yoğun mavi ışık odaklanma, uyku ve öğrenmeyi de olumsuz etkiliyor
Editor Ağustos 22, 2020 0
MİGREN, ANKSİYETE VE DEPRESYON İLE YAKIN İLİŞKİLİ
Editor Eylül 5, 2021 0
DASK ‘ın ödeme kapasitesini 40 milyar TL ‘ye yükselttik. Zorunlu Afet Sigortası...
Editor Mart 29, 2020 0
İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu'nun kararı" gereğince yasaklandığını duyurdu.
Editor Mart 4, 2021 0
Merkel'den salgında 3. dalga uyarısı
Editor Kasım 14, 2021 0
Saçlarımızın kesinlikle o kusuruz görünümü tamamlayan etkenlerden olduğuna inanıyorum.
Editor Ekim 25, 2021 0
CAZIN ÜNLÜ İSİMLERİ YELDEĞİRMENİ SANAT SAHNESİNDE
Editor Mayıs 31, 2021 0
Neden Yalın Üretim?
Editor Ocak 10, 2021 0
Dilci Felsefe ile Başlangıç ve Yöntem Arayışı
Editor Mayıs 6, 2021 0
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Çocuğun hayatına ilk dokunuşu ebe yapıyor”
Ayna bulununca âlemde kendimi göremez olmuştum. Oysa tüm eşya ve olup bitende bana beni hatırlatan yansımalar vardı. Ben böylece unutunca, parçalarımı toplamak hep başkasına kaldı. Eksiklik değildi bendeki. Sesim bir yerde, tenim bir yerde, aklım bir başka yerde, gönlüm bir başka... Irak olanlar beni eksik kıldı. İçime bakmak, bu paramparça varlıkla yüzleşmek çirkindi. Kırık dökük ve kopuktum. Ayna sırlıydı, zira yüzüme bakınca içimi unutturup sükun veriyordu. Suretime kitlenmek yaralarımı unutturuyordu. Aynasız kalınca yine aynı o dehşet iç mücadelesi...
Kabullenmek; hiç girmediğim sulara ve ormanlara girişti. Bir kaç bin yıl önce unuttuğum ruhuma, ondan daha eski tenime, artık yabancılaşmış komşular kadar alakasız uzuvlarıma dokunuş. Burnum, başkalarının kokladıklarıyla yetinirken nokta kadar kalmıştı. Parmaklarım küçülmüş ve her biri uzak diyarlarda, izsiz. Kimliğim belirsiz. Herkes olmak derdiyle yanarken beni yitiren ben. Omuz başlarım Ötüken’den Kaliforniya’ya kadar dağılmış. Aklım bir kaç lcd ekran ve smart cisimlere köle olmuş, gönlüm sürekli kendi etini yiyen bir yılan. Yuttukça yutan...
Sonra kaderle güreşmeye başladık. Ben bebek değilim dedim. “Ama ben senden eskileri de beşiğimde salladım,” dedi. “Uzan ve iyi bir ıslık çal.” Çaldım. Büyüyerek kendine gelen uzuvlarım, aklım ve ruhum koşturarak ulaştılar. Ellerinde denizler ve dağların görünmeyen yamaçlarından manzaralarla esintili.
Ben dedim, ben ne korkulacak ne de tiksinilecek bir ucubeymişim. Ben sadece kendine seslenmeyi unutmuş bir dilmişim. Kabullenenince kendimi, sahip olduklarım kudretlendi. Ellerim ve ayaklarım çağlar oldu. Huzursuzluk; bir başkasını tanımlamak için kendine uzak kalmakmış. İçimdeki güçsüzlük, itimat etmeyerek küstürdüğüm parçalarımmış.
Evet, Tac Mahal yaptıramazdım. Ama iyi seversem, güzel sevilince bir başkası Mümtaz Mahal * olabilirdi. Yürek böylece besleyen ve büyütendi. Her tıp tıpında, her atışında dünyayı ferahlatacak kadar esrarengiz çapıyla bana dokun, kendine dokun diyen.
Var oluş var etmekle seziliyordu.