Kasım ayı tüm dünyada “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul edilmektedir.

Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı akciğer kanseri için en önemli risk faktörüdür.

Kasım ayı tüm dünyada “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak kabul edilmektedir.

Akciğer kanseri hem ülkemizde hem de dünyada kanser ilişkili ölümlerde ilk sırada yer almaktadır. Ülkemizde 2020 verilerine göre 41.264 (34.207 erkek, 7.057 kadın) kişinin akciğer kanser tanısı aldığı 37.070 kişinin de akciğer kanserinden öldüğü bilinmektedir. Ülkemizde %17.6 sıklık oranı ile en sık görülen kanserdir. Akciğer kanseri, kanser ilişkili ölümlerde de %29.3 sıklık oranı ile ilk sırada yer almaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi tanı konulan hastaların büyük çoğunluğunun ileri evrede tanı alması olarak gösterilmektedir. 

Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı akciğer kanseri için en önemli risk faktörüdür. Sigara içimi dünya çapındaki kanser ölümlerinin %22’sine, akciğer kanserinden kaynaklı ölümlerin ise %71’ine neden olmaktadır. Akciğer kanseri tanısı alanların %90’dan fazlasında sigara içme öyküsü olduğu görülmektedir. Sigara bırakmanın teşvik edilmesi ile akciğer kanseri gelişimi ve akciğer kanserine bağlı ölüm riski azaltılabilir.  Yapılan çalışmalarda sigarayı bıraktıktan 10 yıl sonra, akciğer kanseri riskinin %50’den fazla oranında azaldığı görülmektedir. 

Erken evrede tanı konulması akciğer kanserinin tedavisinde çok önemlidir. Erken evrede tanı alan akciğer kanseri hastalarında  sağkalım oranları ileri evre hastalığa göre çok daha yüksektir. Bu nedenle akciğer kanserinde erken tanıyı artırmak amacı ile risk faktörleri belirlenerek, erken tanı için tarama programları oluşturulmalıdır. 30 yıl günde bir paket sigara içen ve 55 yaşını dolduran kişiler düşük doz kontrastlı akciğer tomografisi ile erken tanı amacıyla mutlaka taranmalıdır.

Akciğer Kanseri tedavisinde cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, immünoterapi ve hedefe yönelik  akıllı ilaçlar kullanılabilir. Öncelikle yapılacak olan tümöre yönelik genetik haritalama testleri yapılarak tümörde gelişmiş mutasyonlara yönelik hedefe yönelik tedaviler, immünoterapi, kemoterapi tedavide tercih edilebilir. 

Akciğer kanseri oluşumunda birçok farklı genetik mutasyon rol oynadığı bilinmektedir. EGFR, ALK, ROS, HER2, KRAS, MET, FGFR bunlar arasında en çok bilinen mutasyonlardır. Bu mutasyonların saptandığı hastalarda bu mutasyonlara  yönelik hedefe yönelik akıllı ilaç kullanımı ile tedavide çok olumlu sonuçlar alınmaktadır.

İmmünoterapi, bağışıklık sisteminin kanser hücreleri ile savaşmasını sağlayan bir tedavi türüdür.  İmmünoterapiler bağışıklık sisteminin fren mekanizmasına engel olan ilaçlardır.  Bağışıklık sistemi aşırı immün yanıtı önlemek için fren mekanizmasına sahiptir. Bu gruptaki ilaçlar, fren mekanizmasını etkisiz hale getirerek bağışıklık sisteminin daha güçlü yanıt vermesini sağlarlar. Immunoterapi ilaçları halen akciğer kanserlerinde Evre IV hastalarında birinci ve ikinci kademede kemoterapi ilaçları ile birlikte veya tek başına kullanımının faydalı olduğu klinik araştırmalarda gösterilmiş ve uygun hastalarda kullanım onayı almıştır. İmmunoterapi tedavisinin en önemli avantajlarından biri, eğer hastalık bu ilaçlara cevap verirse, cevap süresi oldukça uzun olması (ortalama bir buçuk seneden uzun) ve  kemoterapi ilaçlarının yaptığı saç dökülmesi, bulantı ve kan sayımlarında düşüklük gibi yan etkilerinin olmamasıdır. İmmünoterapi tedavisinin yan etkileri arasında  bağışıklık hücrelerinin çok aktive olması ve buna bağlı ortaya çıkan immün pnömoni, kolit, tiroidit, veya hepatit olarak sayılabilir.  Oldukça nadir görülen bu yan etki hastaların %2-5’inde ortaya çıkmaktadır ve kortizon tedavisi ile iyileşme oranı %100’e yakındır.

Kanseri tedavi eden aşılar, bizi enfeksiyonlardan koruyan bakteri ve virüslere karşı geliştirlmiş aşılardan farklıdır. Kanser tedavisinde kullanılan aşılar, kanserden koruyan HPV aşısı ve hepatit B aşılarından da farklıdır. Kanser aşıları tümör yüzeyinde bulunan antijenleri içerir. Kanser aşıları kişinin kendi tümöre özgü antijenlerine karşı kişiye özel olarak üretilir.

Kanser aşıları kanser tedavisinde ‘yeni umut’ olarak nitelendirilmektedir. Kanser aşısı, hastaların bağışıklık sistemini harekete geçirmeyi, bağışıklık sistemini tümör hücrelerini tanıması ve yok etmesi için hazırlamayı amaçlar. Kişinin kendi tümöre özgü antijenlerine karşı kişiselleştirilmiş aşının, vücuda verildiklerinde bağışıklık sisteminin  kanseri tanımasını ve aktif hale gelmesini sağlarlar. Küba aşısı CimaVax VE UCPVax aşısı kullanımda olan kanser aşılarıdır. UCPVax aşısının etki mekanizması, Küba aşısı ile benzer olmakla birlikte bazı önemli farklılıklara sahiptir. Küba aşısı CimaVax’ın sunduğu bağışıklık yanıtı, bağışıklık sisteminin ana hücreleri (T-hücre, NK’lar ve makrofajlar) üzerinden değil antikorlar üzerindendir, bu nedenler oldukça kısa süreli ve zayıf bir immün yanıt sağlamaktadır. Fakat UCPVax kanser aşısı, etkinliğini CD4+ T-hücreler üzerinden göstermektedir ve bu sayede daha güçlü ve etkili bir antitümör bağışıklık yanıt sağlayabileceği bildirilmiştir.

Akciğer kanserinde aşı kullanımı ile yapılmış çalışmalarda olumlu sonuçlar elde edilmekle birlikte rutin kullanıma girebilmesi için daha çok vakayı içeren geniş çaplı çalışmalara ihtiyaç vardır.

Prof. Dr. Tülay Akman Tüzel