Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.''

Üniversitede gündüz spor salonunda çalışır akşam derse giderdim. Mezun oldum.

Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.''
Bu paylaşım; ailelerin övündüğü ya da çevrenin çekemediği türden veya mevkiler üzerinden başarıyı tanımlayanlar için pekte ’başarılı’ bir profil çizmiyor.
 
Bana kalırsa başarı, kişinin kendi tanımıyla başlıyor ve kendi tanımıyla bitiyor.
 
Bir kriz sürecini hem sağ duyuyu kaybetmeden hem de profesyonelliği koruyarak çözebiliyorsanız,
Kararlarınızın arkasında duruyor ve sorumluluğu cesurca alıyorsanız,
Hak edenlerin yükselişini alkışlayabiliyor yeri geldiğinde ikinci olmayı bir ego meselesi yapmıyorsanız,
 
Benim başarı tanımımdaki saygı duyulası insanlardansınız.
 
Bu nedenle sanki aynı ağızdan çıkmış gibi yapılan ’başarı’ tanımı üzerinden, kendi değerinizi belirlemeniz çokta sağlıklı değil.
 
Küçük bir şehirde gelişmiş bir çalışma ortamı bulmak her ne kadar zor olsa da şartları umursamadan bir yerden hayata katılmanız gerekiyordu.
 
Ortaokul yıllarımda başladım çalışmaya.
Komşuluk kültürü bu kadar unutulmaya yüz tutmamıştı o zamanlar. Yazları komşumuzun güzellik salonunda çalışırdım.
Lisede tatil beldesinde sezonluk mutfakta çalışır ya da çeşitli organizasyonlarda garsonluk yapardım.
 
Üniversiteye adım attığımda;cv’im de bir farklılık yaratabilecek işleri öncelemeye başlamıştım.

Üniversitede gündüz spor salonunda çalışır akşam derse giderdim.
Mezun oldum.
 
Nereden fısıldadıysa fısıldadı bir ses kulaklarıma; Boğulacaksan büyük denizde boğul. Büyük bir şehirde; bir staj yeri ayarla. Ciddi bir kariyere adımını at.

Evet, bu adımları attım. Aile desteği ile başlayan bu serüven kendi kazancımla devam etti.
 
Okul yıllarımda profesyonel olarak hem voleybol ile ilgilendim hem de teakwando sporuyla.
 
Bunun yanında kültürel çalışmalara da aktif olarak katılırdım. Folklordan, şiir okuma yarışmalarına, sunuculuktan, bando takımında yer almaya kadar. 
Müsamere kolundan çıkar trafik koluna girerdim. Gezi kolundan çıkar spor koluna girerdim.

Takım sporları ile; liderliği, ekip olmayı, mücadeleyi ve aynı amaç için çalışmayı öğrendim.
Bireysel sporlarla azmim ve çalışmam dışında beni hiçbir şeyin kurtarmayacağını, öğrendim.
Sosyal ve kültürel aktivitelerle; duyguyu, coşkuyu ve paylaşmayı öğrendim.
 
Hayatımın köşe taşlarını kazanıyordum. Ama‘’başarı'' tanımına göre başarmış mıydım?
 
Ya da mülakatlarda sorulan '’En büyük başarınız nedir?’’ sorusuna uygun bir cevap mıydı bütün bunlar?
 
Her birimiz hayat içerisinde dayatılan başarı tanımlarında yer almak için; acımasızca önce kendimizin sonra birbirimizin üstüne basmak durumunda bırakılıyoruz.
 
Oysa psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross’un tanımladığı o güzel insanlardan olabilmek değil midir gerçek başarı?
 
‘’Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı,mücadeleyi,kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar.

Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.''

Feden Çetiner

Freelancer Sosyal Medya Uzmanı