DEPRESYON

Tarihçi Rutger Bregman "Gerçekçiler İçin Ütopya" kitabında diyordu ki:

DEPRESYON
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, günümüzde yaklaşık 280 milyon kişi depresyondan muzdarip. Sevdiğimiz işleri yapamıyor olmanın ve çalışma şekillerimizin bunda payı büyük.

Sevgili Ilkay ALP
yorumlara eklemişti: 2030 yılında depresyonun en önde gelen iş göremezlik nedeni ve küresel hastalık yükü olacağını öngörüyor yine Dünya Sağlık Örgütü.

Tarihçi Rutger Bregman "Gerçekçiler İçin Ütopya" kitabında diyordu ki:

En büyük eksiklik Gayri Safi Milli Hasıla’da değil; kendi içimizde… Hayatın anlamına ilişkin duyduğumuz eksiklik; içsel motivasyon, özgürlük ve tutku eksikliği.

*

Amsterdam’a yolu düşenler belki bilir... Rijks Müzesi’nde her yıl milyonlarca ziyaretçinin, binlerce eser arasında görmeye can attığı bir tablo vardır: Johannes Vermeer’in 1657 yılında yaptığı The Milkmaid-Sütçü Kız adlı tablo.

Bu tablonun özelliği nedir derseniz… Bence, dünyanın en değerli eserlerinden birinin yaşamdaki en sıradan anlarından birini şahane tasvir ediyor oluşu ve bunun yarattığı gizemdir.

Renklerin, ışığın, detayların eşsiz olduğu resimde, elindeki sürahiden bir çömleğe süt boşaltan mutfak çalışanı genç kadın, son derece sakin, odaklı şekilde ve yaptığı işi sevdiği izlenimini vererek bu işi yapmaktadır.

Çok büyük bir tablo değildir bu. Fakat eserin karşısına geçip detayları izleyince bir dinginlik hissedersiniz. Bunu ben şöyle tarif ederdim:

“Resimdeki kadının akışta olmasının bize yansıyan huzuru.”

*

Belki siz çoktan izlemişsinizdir; dün akşam Japon — Alman ortak yapımı, Tokyo’daki bir umumi tuvalet temizlikçisinin yaşamını anlatan Perfect Days-Mükemmel Günler filmini izledim.

Yönetmen Wim Wenders, tıpkı ressam Vermeer gibi, sıradan ve basit olanın nasıl huzurlu olabileceğini göstermiş; çarpıcı bir hikaye anlatma telaşına düşmeden iki saat boyunca güçlü mesajlar vermiş:

Son teknolojilerle iç içe olmaya, büyük evlere, havalı işlere, havalı ünvanlara tenezzül etmeden; kitaplarla, müzikle, aşkla, yaptığın işi severek, insanların hayatına dokunarak, anları yakalayarak da mutlu olabilirsin, demiş.

Filmin kahramanı olan tuvalet temizlikçisi Hirayama, tuvalet temizleme işini o kadar özenle, severek yapıyor ki; film boyunca, şu meşhur “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi temizlikçisi yaşıyormuş desin.” sözünü hatırlamaktan kendinizi alamıyorsunuz. 

*

Japoncada bir kelime var: Komorebi.

Filmden öğrendiğim ve hoşuma giden bu sözcük, güneş ışınlarının ağaçlar arasından süzülerek, bir ışık yaratması anlamına geliyor. Filmin kahramanı Hirayama da, analog fotoğraf makinesiyle hep bu “komorebi”leri yakalamaya çalışıyor.

Düşünüyorum da... Belki “komorebi”lerin peşinde koşmak, başkalarının yaşamına değer katmak ve Vermeer’in tablosundaki gibi sevdiğin işlerin akışında kaybolmak kadar basit olmalıdır hayat.

Ne dersiniz?

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor&Writer | Speaker
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok