Coğrafya Kader midir?

Bizim de devlet ve millet olarak el ele verip yapmamız gereken budur.

Coğrafya Kader midir?

Hepimizi üzüntüye boğan Kahramanmaraş merkezli deprem hakkındaki düşüncelerimi, hislerimi ve beklentilerimi önceki yazımda dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. Bu defa herkesin dilinde olan “coğrafya kaderdir” sözünden ve genel anlamda kader ve tedbirden bahsetmek, kapsamlı bir dönüşüm için önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her insanın gelişimi, dünya görüşü, olaylara bakışı elbette içinde doğduğu toplumdan etkilenir. Sosyolojik bir etmen olan kültürün, şahsiyetimizi, düşüncelerimizi, yargılarımızı, davranışlarımızı şekillendirdiği muhakkaktır. Ancak bu etki mutlak bir unsur değildir; tüm insanlığın ortak hazinesi olan bilim ve bilimsellik de unutulmaması gereken bir etmendir. Bilim, düşünceyle başlar. Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti “ikra”, yani oku der. Yine kutsal kitabımızdaki birçok ayette de Allah kullarına düşünsünler diye akıl gibi bir nimet bahşettiğini söyler, hatta kimi yerde “düşünmez misiniz?” der. Bize düşen de bu büyük nimeti layıkıyla kullanmaktır.

Doğduğumuz coğrafya kaderimiz olsa bile inanıyorum ki aldığımız eğitimin, kendimizi geliştirmeye yönelik faaliyetlerimizin ve bilimin ışığında hızla yol kat edebilir, hem kendimize hem de toplumumuza ciddi katkılar sağlayabiliriz. Bu anlamda coğrafya bir mazeret olamaz, olmamalıdır. Belli bir eğitim seviyesine, şuura ve bilince kavuşmuş olmamıza rağmen bazı hususları pratiğe geçirme konusundaki aksaklıklar ise kabul edilemez.

Türkiye’nin bir deprem coğrafyası olduğunu geçmişteki birçok acı tecrübeyle biliyoruz. Ancak deprem gibi felaketler karşısında toplumsal manada hassasiyet göstersek de bunu aksiyona dönüştüremiyoruz. Kahramanmaraş merkezli son depremde bu durum maalesef çok açık bir şekilde ortaya çıktı.

Ülkemizde birçok aktif fay bulunuyor. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) il, ilçe, hatta semt ve mahalle bazında güncellenmiş fay haritalarını erişime sunuyor. Elimizde bu kadar veri mevcutken, üstelik binalar ve inşaatlar konusunda güncel mevzuat hazırlanmış, birçok binanın yapı denetimi yıllar içerisinde yapılmışken on binlerce kişinin hayatını kaybetmesini nasıl açıklayabiliriz? Bana sorarsanız depremi kabullenilmiş çaresizlik olarak görmektense, Allah’ın dünyada kurmuş olduğu muazzam işleyişin doğal bir parçası olarak tanımlamak daha doğrudur. Deprem, yerkürenin bir gerçeğidir. Türkiye’yi çok derinden etkileyecek İstanbul depremi konusunda da bilimsel veriler gün gibi açıktır. Bununla birlikte, önemli olan depremin yaşanması değil, bizim ne ölçüde hazırlıklı olduğumuzdur.

O zaman şunu sorabiliriz: Ne yapmalıyız? Elbette kişisel tedbirlerle böylesine büyük bir doğa olayının üstesinden gelmek mümkün değil. Bazı kanuni düzenlemeler yapılmasının, devlet ve millet iş birliğiyle acil tedbirler alınmasının gerekmekte olduğunu artık herkes biliyor. Ben bir hukukçu değilim; imar yasalarını veya belediyecilik yasalarını derinlemesine bilmem. Ama iş dünyasında edindiğim tecrübeye dayanarak bu durumda ne yapardım, sorunu nasıl çözerdim diye biraz kafa yordum; arkadaşlarımla, konuyu daha iyi bilenlerle de istişare ettim. Sonuçta bir yapılacaklar listesi ortaya çıktı. Bu listeyi sizlerle de paylaşmak istiyorum ama konunun uzmanı olmadığımı, bunların sadece akla yatkın bulduğum öneriler olduğunu tekrar hatırlatayım.

İlk meselemiz imar affı; bu konuda özellikle son günlerde epeyce eleştiri ortaya atıldı. Açıkçası ben imar barışı ve imar affına farklı bir açıdan bakılması gerektiğini düşünüyorum. Sağlıklı bir imar yapısı oluşturabilmek için öncelikle Türkiye’deki bütün kamu binalarının ve özel mülkiyetteki binaların kayıt altına alınması, envanterinin çıkarılması gerekiyor. Şehirlerde, ilçelerde, beldelerde, köylerde ne kadar bina varsa hepsinin, ayrıca ahır, kümes, bağ ve çiftlik evlerinin doğru, güncel ve sağlıklı kayıtlarının elimizde olması şart.

Sürecin ikinci adımı ise aktif fay bölgelerinin en güncel haritalar üzerinde tanımlanıp önceliklendirilmesiyle, bu bölgelerdeki binaların çok hızlı bir şekilde yeniden ve şeffaf bir şekilde denetlenmesi. Nasıl ki motorlu taşıtlarımız düzenli olarak muayeneye giriyorsa, yapılar için de bu tarz muayenelerin yapılıp ruhsat belgelerinin güncel ve aktif olarak takibi ve denetimi çok önemli. Son depremde can kaybına ve hasara neden olan faktörlerden biri olarak gördüğümüz kolon kesme meselesini bir düşünelim. Kolonların kesildiği binalar ne yazık ki depreme dayanıksız hâle geliyor. Ayrıca betonun ve demirin de belli bir ömrü bulunuyor. Bahsettiğim şekilde denetimler yapılırsa binaların ömrünü tespit etmek kolaylaşır, ömrünü doldurmuş binalar yıkılır, süresi azalanlar ise güçlendirilebilir veya dönüştürülebilir.

Kolon kesmek demişken, bu konudaki farkındalığa iyi bir örnek olarak ŞOK Marketler’den bahsetmek isterim. Bildiğiniz gibi bundan iki sene kadar önce İzmir depremini yaşamıştık. Depremin hemen arkasından, marketlerimizin yer aldığı binaların güvenliğini yönetim kurulu seviyesinde yeniden değerlendirdik. Türkiye genelinde 9 bin ŞOK Marketler mağazasını tek tek taradık ve geliştirilmesi gereken hususları belirledik. Kiracı olarak bulunduğumuz mağazaların bir tanesinde kolonların mülk sahibi tarafından kesildiğini tespit edince hemen taşınma kararı aldık. Elbette taşınma sırasında bir miktar maddi kayıp yaşadık ama bu gibi kayıplar, çalışanlarımızın ve müşterilerimizin can güvenliği karşısında son derece anlamsızdır. Kârdan ziyade insana odaklanan bu bakış açısı da özel sektörün en büyük sorumluluğudur.

Bu kısa örnekten sonra imar barışı sürecinin üçüncü adımına geçelim: yapı denetimlerinin neticesinde ortaya çıkacak ciddi bir dönüşüm projesi ve bunun ekonomik yansımaları. Ömrünü tüketmiş veya tüketmeye yaklaşmış binaların yıkımı, yenilerinin inşası, binalarda yaşayanların geçici olarak barındırılması, taşınması gereken fabrika ve binalar için uygulanacak prosedür… İşte uzmanlık alanıma girmeyen kanuni düzenlemeler bu konuları kapsıyor. Anladığım kadarıyla bu noktada belediyecilik ve imar yasalarında köklü bir değişikliğe ihtiyaç duyuluyor. İmar ile ilgili mevzuat düzenlemelerinin belediyeler tarafından yapılması acı sonuçlar doğuruyor, çünkü yerel otoriteler çeşitli siyasi ve ekonomik kaygılarla bu konuda taviz vererek çarpık yapılaşmanın önünü açabiliyor. Bu anlamda imar yasalarının merkezi olarak korunması ve yerel değişikliklerin engellenmesi gerekiyor. Belediyelerin ise sadece iskân ve ruhsat gibi bürokratik işlerle ilgilenmesi sayesinde suiistimallerin önüne geçileceğine inanıyorum.

Gelelim bütün bu süreçte topluma ve sivil toplum kuruluşlarına düşen görevlere… Acı ve zor günlerimizde nasıl bir dayanışma içerisinde motive olduğumuzu, el birliğiyle bölgeye her türlü yardımı ulaştırmaya gayret ettiğimizi hep birlikte gördük. Ancak aynı zamanda şunu da öğrendik ki dünyada örneğine pek rastlanmayan bu boyuttaki bir depreme karşı mutlak surette çok daha hazırlıklı ve planlı olmamız gerekiyor. Özellikle kritik olan ilk günlerde, yardımların yerine ulaşmasında ciddi manada sıkıntılar çıktı. Dolayısıyla beklenen İstanbul depremine de hazırlıksız yakalanma riskimizin olduğunu, hızla organize olup harekete geçmemiz gerektiğini görüyoruz. Bu sadece devletin değil, bireylerin, STK’ların, şirketlerin de sorumluluğu. Şirketler afet desteği konusunda çok daha büyük organizasyonlar yapabilmeli, afet bölgelerine dışarıdan destek verebilir durumda olmalı. Son depremde Yıldız Holding bunu başardı. Bölge illerdeki ekiplerimizi afet sahasına yönlendirebildik, çünkü bu sistemi depremden daha önce kurmuştuk. Bugün de örneğin Ankara’ya Karamadan’dan (Ülker fabrikaları) veya İstanbul’a Adana’dan (Besler ve Marsa fabrikaları) destek sağlayacak ekiplerimiz var. Ancak bu yardımlar ulaşana kadar özellikle mahalle içi organizasyonların devrede olması gerekiyor. İlk anda her şeyi kamu çalışanlarından bekliyoruz ama unutmayalım ki kamu çalışanları da can taşıyorlar, onların da aileleri var. Deprem bölgesinde hayatını kaybeden, yaralanan, ailesini yitiren emniyet görevlileri, itfaiyeciler, kurtarma personeli oldu. Dolayısıyla böylesine geniş çaplı bir afet karşısında ilk anda belki de yeterli müdahale yapılamadı. Oysa bölgede mahalle örgütlenmeleri kurulmuş olsaydı, daha farklı ve bilinçli bir dayanışma yapısı bulunsaydı bu süreç daha kolay yönetilebilirdi.

Anlattıklarımın hiçbiri yapılamaz şeyler değil, hatta Meksika’da somut bir örneği var. Ülkenin başkenti Mexico City 1985 yılında 8.1 büyüklüğünde bir depremle sarsılmıştı. Can kayıplarının sayısı farklı kaynaklara göre değişiklik göstermekle birlikte uluslararası kuruluşlar ortalama 10 bin kişinin öldüğünü, yaklaşık 250 bin kişinin evsiz kaldığını ifade ediyordu. İşte bu deprem, Meksika için âdeta bir uyanış çağrısı oldu. Sivil toplum harekete geçti ve depreme dayanıklı binalarla, bilimsel yaklaşımlarla Mexico City’de yeni bir hayat kurulması için gerekli siyasi iradeyi oluşturdu.[1] İmar yasaları yeniden düzenlendi, suiistimallerin önlenmesi için gayret gösterildi, emlak yolsuzlukları engellendi, bilimin ışığında yeniden yapılaşma süreci başlatıldı. Bu uygulamaların başarısı, sonraki yıllarda Mexico City şehrinin yaşadığı bazı büyük depremlerdeki can kayıplarına bakınca anlaşılıyor: 1995’teki 7.3’lük depremde 3 kişi, 2014’teki 7.2’lik depremde 0 (yazıyla “sıfır”) kişi, 2017’deki 7.1’lik depremde 369 kişi (bu deprem yüzeye çok yakındı), 2022’deki 6.8’lik depremde 2 kişi.[2]

Bizim de devlet ve millet olarak el ele verip yapmamız gereken budur. İmar affı yerine, envanter oluşturma ve dönüştürme odaklı bir proje geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Bunun için de hızlı yasal düzenlemeler, alternatif projeler, devlet eliyle yeni binaların yapımı gibi adımlar atılması gerekiyor. Çünkü insan evine girdiğinde huzur ve güven duygusu içinde olmak ister. Bugün ise maalesef özellikle deprem bölgelerindeki çok katlı binalarda herkes tedirgin. Bu tedirginlikten kurtulmak, huzura kavuşmak için yapmamız gereken şey belli: zamanla unutmamak; deprem konusu gündemden düştüğünde yeniden gündelik telaşlara kapılmamak. Doğduğumuz yeri seçemediğimiz doğru, ama coğrafya kader değildir, böyle bir coğrafyada yaşayıp bunu kabullenilmiş çaresizlik olarak kabul etmek ise talihsizliktir.

Ali Ülker

Chair of The Board at Yıldız Holding

[1] Britannica web sitesi, “Mexico City earthquake of 1985”, https://www.britannica.com/event/Mexico-City-earthquake-of-1985

[2] World Data web sitesi, “Earthquakes in Mexico” https://www.worlddata.info/america/mexico/earthquakes.php