Bugün 6 Ağustos… Benim doğum günüm......

Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi yaşa.

Bugün 6 Ağustos… Benim doğum günüm......
Bugün 6 Ağustos… Benim doğum günüm. Yazı yayımlama günümle doğum günümün çakışması, buna özel bir yazı hazırlama yükümlülüğünü omzuma koydu.

Söylemek istediklerimi sizlere, izlediğim bir film, sevdiğim bir ressam ve iyi yaşam öğretileri çerçevesinde aktarayım istedim.

6 Ağustos’un aynı zamanda, ilk atom bombasının Hiroşima’ya atıldığı gün olması ve çoğu kişinin izlediğini tahmin ettiğim Oppenheimer filminin de bu konuyu ele alması; yaşam, ölüm, aradaki belirsizlik açısından da benim için manidar.

Filme ilişkin çeşitli okumalar yapmak mümkün fakat bu filmden sadece bir şeyi çekip çıkaracağım: İlk sahnelerde gönderme yapılan İngiliz şair T.S. Eliot’ı.

Bir sözü var onun. Diyor ki:

“Bazıları ışığın, bazıları gölgenin peşine düştü.”

*

Eudaimonia, Antik Yunan geleneğinde erdemlere, anlamlı ve amaçlı bir hayat sürmeye dayalı bir mutluluk öğretisidir. Pozitif ve kusursuz bir mutluluğun mümkün olmadığını fakat buna ilişkin kavrayışımızın mutluluğa erişmemize yardımcı olabileceğini anlatır. Ne yapacağımıza ve ne olacağımıza kendimiz karar veririz.

İşte, bana göre, tam da, ışığın peşinde koşmakla gölgeye düşmek arasında kalan ince bir çizgide durur o bahsedilen mutluluk.

Alman düşünür Arthur Schopenhauer der ki mesela…
“Sahip olduklarımızı eğer bizden koparılmış olsaydılar nasıl göreceğimizi kendi gözlerimizle görmeye çalışmalıyız: Mal, mülk, sağlık, sevgili, eş, çocuk,… Sahip olmadığımız şeylere bakarken “Benim olsaydı nasıl olurdu?” diye düşünme eğilimindeyizdir. Oysa bunun yerine şunu düşünmemiz gerekir: Bunu kaybetsem ne olurdu?”

Bir de, meâlen şöyle söyler:

Hayat bilgeliğinin büyük bir kısmı, dikkatimizi kısmen mevcut ana, kısmen de geleceğe bahşettiğimiz doğru orana dayanır. Bazıları fazlasıyla mevcut anda, bazıları da fazlasıyla gelecekte yaşarlar; ölçüyü tutturanlar nadirdir.

*

Eserlerini sevdiğim bir İtalyan ressam var: Caravaggio.

Siz de onun eserlerine göz atarsanız göreceksiniz ki, Caravaggio’nun resimleri alışkın olduğumuz resimlerden değildir; gölgelidir, alışılmadık bir ışığa sahiptir, uyum veya denge ya da zarafet gözetmez. Nitekim, Rönesans Dönemi’nin ardından Barok Dönemin öncülüğünü yapan ressamlardan biridir Caravaggio. Onun resimlerinin bir özelliği daha var ki, o da şu…

Olanı değil oluşu anlatır.

İşte, ben de kendi yaşamımdaki o “oluş” hâlini seviyorum. Geçmişle geleceğin tam ortasına köprü kuran; geçmişin özleminden, geleceğin endişelerinden azade, tadını olabildiğince çıkarmaya gayret ettiğim bir “oluş hâli”ne kendimi teslim ettim diyebilirim.

Başlıca hayalim, sade, huzurlu ve başkalarına faydalı olma ile dolu bir yaşamda, iç zenginliğinden zevk alan bir kişiye dönüşebilmek.

… ve daha önce de yazdığım üzere şuna inanıyorum:

Disce quasi semper victurus vive quasi cras moriturus.

Yani...

Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi yaşa.
*

Instagram:
https://lnkd.in/dckyXdWx

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor |
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok