BİRLİKTE YAŞAMAYI ZORLAŞTIRAN TUTUM VE ANLAYIŞLARDAN UZAK OLMALIYIZ.

Nemelazım, Hünkârım

BİRLİKTE YAŞAMAYI ZORLAŞTIRAN TUTUM VE ANLAYIŞLARDAN UZAK OLMALIYIZ.
 BİRLİKTE YAŞAMAYI ZORLAŞTIRAN TUTUM VE ANLAYIŞLARDAN UZAK OLMALIYIZ.

   Bazı tutum ve davranışlar, anlayış ve düşünce tarzları insanların birlikte yaşamalarını zorlaştırmaktadır.
   İnsanın kendi çıkarlarını her şeyin üstünde görmesi, kendini farklı ve üstün görmesi, adaletli ve vicdani bakamaması ayrışmalara, çatışmalara neden olmaktadır. 
   Toplumun birlikte yaşayabilmesi için bir takım duygulardan, anlayışlardan uzak durmak gerekir.
MESELA;
	•	Bencillik, Kibir Ve Gururlu Olmak,
	•	Kendini Üstün Ve Ayrıcalıklı Görmek
	•	Adaletsiz Davranmak
	•	Sorumluluklarını Yerine Getirmemek
	•	Kaba, Katı, Sert Ve Saygısız Davranmak
	•	Zulmetmek
	•	Zararlı, Yıkıcı Ve Bölücü Faaliyetlerde Bulunmak Veya Destek Olmak
	•	Kötülük Peşinde Olmak, Günahları Yaymak Ve Teşvik Etmek
	•	Ayıp Ve Kusur Araştırmak Ve İfşa Etmek
	•	Küçümsemek, Hor Ve Hakir Görmek
	•	İçinde Yaşadığı Toplum Bireylerine Sırt Çevirmek
	•	Irkçılık Yapmak
	•	Nemelazımcılık Anlayışı vb. Hususlar birlikte yaşama olgunluğunu zedeleyen hallerdir.
  Nitekim Efendimiz (sav) 
‎بِحَسَبِ اِمْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ اَنْ يَحْقِرَ اَخَاهُ الْمُسْلِمَ
“Kişinin, Müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak kendisine yeter.” (Müslim, Birr, 32)

‎إِنَّكَ اِنْ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتٍ النَّاسِ اَفْسَدْتَهُمْ اَوْ كِدْتَ اَنْ تُفْسِدَهُمْ
“İnsanların gizli hallerini araştırırsan ya aralarına fesat sokmuş olursun ya da aralarında neredeyse fesat çıkmasına sebep olursun.” (Ebu Davud, Edeb, 37)
 Edebim el vermez edepsizlik edene.
Susmak en güzel cevap, edebi elden gidene… (Yunus Emre)
‎"‏ دَبَّ إِلَيْكُمْ دَاءُ الأُمَمِ قَبْلَكُمُ الْحَسَدُ وَالْبَغْضَاءُ هِيَ الْحَالِقَةُ لاَ أَقُولُ تَحْلِقُ الشَّعْرَ وَلَكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ ‏"‏
“Geçmiş toplumların hastalığı size de bulaştı.
Haset ve Kin beslemek! İşte bunlar, kökten yok edicidir. Saçı traş eder demiyorum, aksine dini kökünden kazıyıp yok eder.” (Tirmizi, Safatü’l Kıyame, (56) 2699) 
‎مَنْ لا يرْحَم النَّاس لا يرْحمْهُ اللَّه 
 “İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Edeb 18)
‎إِنَّ مِنْ شَرِّ النَّاسِ مَنِ التَّقَهُ النَّاسُ لِشَرِّهِ
“İnsanların en kötüsü, şerrinden dolayı insanların kendisinden çekindiği kimsedir.” (Muvatta, Hüsnü’l Hulk, 1)
‎مَنْ هَجَرَ اَخَاهُ سَنَةً فَهُوَ كَسَفْكِ دَمِهِ
“Müslüman kardeşine bir sene küs duran kimse, onun kanını dökmüş gibi (vebalde) dir.”(Ebu Davud, Edeb, 47) buyrukları yukarıda sıralanan olumsuzlukların özetini sunmuştur.

Hz. Peygamber İslam dinini tebliğ ederken renk, ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı gözetmedi. 
  İslam kardeşliğinin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırdı. 
  Bütün müminleri kardeş ilan etti. 
  Medine-i Münevvere ’ye gelince Ensar ile muhacirler arasında akdettiği kardeşlik/muahat, İslam kardeşliğinin simgesi haline geldi.
  Bu kardeşlik öyle bir devrim meydana getirdi ki bu devrim öncesinde kılıçlarıyla birbirlerinin boynunu vuracak durumda olan insanlar, birbirleri için canlarını feda edebilecek bir kardeşlik şuuru kazandılar.
Bir Nükte: 
   Nemelazım, Hünkârım
Zamanın hükümdarı, ülkesinde ortaya çıkan kargaşa ve kötüye gidiş konusunda ulemanın reisine bir mektup yazarak söz konusu durumun sebeplerini sorar. 
  Reisü’l-Ulema da mektubun hemen arkasına “nemelazım, hünkârım” diye yazar ve mektubu geri gönderir. 
  Hükümdar bu cevaba çok kızar, küplere biner ve âlim kişiyi saraya çağırtır;
- Ben sizlere memleket ahvalinin perişanlığına sebep nedir diye sorarım. 
Siz, “nemelazım”  dersiniz. 
Bu ne lakaytlıktır hoca’m der.   
    Hoca, padişahın cevabı anlamadığını fark etmiştir.
- Haşa! Devletlim, der. 
 Ben, cevaba niyetle öyle arz etmiştim. 
Çünkü sualinizin tek cevabı vardır.
O da memleketimizi sarmış olan nemelazımcılık hastalığıdır, der.

‎يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا اَنْ تُصيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلى مَافَعَلْتُمْ نَادِمينَ
“Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” (Hucurat, 49/6)
‎يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. 
Birbirinizin kusurunu araştırmayın. 
Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. 
Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? 
İşte bundan tiksindiniz. 
O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât 12)

İnsanlar arasında her hangi bir üstünlük ayrıcalıklı olma sebebi değildir.
‏‏ ‏إِنَّمَا هَلَكَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ أَنَّهُمْ كَانُوا يُقِيمُونَ الْحَدَّ عَلَى ‏ ‏الْوَضِيعِ ‏ ‏وَيَتْرُكُونَ الشَّرِيفَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ ‏ ‏فَاطِمَةَ ‏ ‏فَعَلَتْ ذَلِكَ لَقَطَعْتُ يَدَهَا ‏
 “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur.
İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. 
   Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” (Buhari Hudud 11, Riyazüs Salihin, C.4, S.15, hadis No: 652) 

  Hadîs-i şerîfin diğer rivayetlerinden öğrendiğimize göre, Kureyş kabilesinin bir kolu olan Mahzûm kabilesinden Fâtıma binti Esved adlı kadının gerdanlık çalması olayı Mekke fethi sırasında cereyan etti. Mahzûmlular bu olayı bir şeref meselesi yaptılar. Kabilelerinden bir kadının hırsızlık dolayısıyla elinin kesilecek olması onların ağırına gitti. 
  Acaba bunun bir af yolu veya diyet ödeyerek kurtulma imkânı yok muydu? 
  Olsa bile böyle bir teklifi Resûlullah’a arz etmeye kim cesaret edebilirdi!
  Peygamber Efendimiz’in âzatlı kölesi Zeyd İbni Hârise’nin oğlu Üsâme’yi hatırladılar. 

   Üsâme Resûlullah’ın kucağında büyümüş ve onun derin sevgisini kazanmış biriydi. 
  Resûl-i Ekrem onu kucağına alıp “Allahım ben onu seviyorum, sen de sev onu” diye dua ettiği için kendisine “Resûlullah’ın Sevgilisi” derlerdi. 
  Üsâme’nin bazı konularda şefaatçilik yaptığı,Peygamber  aleyhisselâm’ın da onu kırmadığı biliniyordu.  
   Efendimiz’e gitti ve hırsızlık yapan Fâtıma adlı kadının affedilmesini istedi.
  Resûlullah Efendimiz Üsâme’nin teklifine pek üzüldü. Mübârek yüzü renkten renge girmeye başladı. İşte o zaman Üsâme yaptığı hatayı anladı ve,“Yâ Resûlallah! Allah’dan beni bağışlamasını dile,” diye yalvardı.
  Eli kesilen bu kadının ödünç aldığı bazı eşyaları daha sonra vermemek gibi bir âdeti olduğu söylenmektedir. 
  Çaldığı eşyanın kadifeye sarılı bir gerdanlık olduğu, bu kadifenin Resûlullah’ın evinden çalındığı da rivayet edilmektedir. 
 Hz. Âişe daha sonra bu kadının günahına tövbe edip iyi bir Müslüman olduğunu, evlenip yuva kurduğunu, Resûlullah’a bir şey sormaya geldiği zaman ona aracılık ettiğini anlatırdı. (Riyazüs Salihin, C.4, S.15)

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّامٖينَ لِلّٰهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰى اَلَّا تَعْدِلُوا اِعْدِلُوا هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰى وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ خَبٖيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. 
  Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. 
Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Mâide 8.)

Abdullah bin Revâha’nın Yahudilere karşı Adaleti.
  Hayber zaferinden sonra Peygamber Efendimiz, Abdullah bin Revâha’yı tahsilât için oraya gönderirdi. Abdullah da, alınması gereken hurma miktarını büyük bir titizlikle tahmin edip bunu tahsil ederdi.   
   Hayber arazisini işleyen Yahudiler, Abdullah’ın tahminde gösterdiği titizlikten rahatsız oldular. Hatta bir ara, kadınlarının süs eşyalarından biraz mücevherat topladılar ve:
“–Bunlar senin, taksim esnasında bizim lehimize davran ve bize biraz göz yum!” dediler. 
  Abdullah ise onlara: 
  “–Vallahi birçok menfilikleriniz sebebiyle size duyduğum buğz, size karşı âdil davranmama mâni olamaz. 
Sizin bana teklif ettiğiniz, rüşvettir. 
Rüşvet ise haramdır, biz onu yemeyiz!” dedi.
  Yahudiler, Abdullah’ı ikna edemeyeceklerini anladılar ve onu takdir edip:
 “–İşte bu adâlet ve doğrulukla gökler ve yer nizâm içinde ayakta durur.” dediler. (Muvatta, Müsâkât, 2)
  Eğer bugün dünya insanlığı Hz. Peygamberimizin tebliğ buyurduğu sisteme teslim olmuş olabilse insanlık huzur içinde yaşar ve ne aç, nede yoksul insan kalır dünyada…
  Herkesin huzur içinde yaşadığı bir hayat dileğiyle CUMANIN  hayrı ,bereketi üzerinize  OLSUN. HAYIRLI SABAHLAR, HAYIRLI GÜNLER..