2024-Ya Hep Ya Hiç Yılı mı?

"Ya Hep" formülünü benimseyelim...."Ya Hiç" formülünü yok edelim!

2024-Ya Hep Ya Hiç Yılı mı?

Bu karmaşık dünyada, 2024 yılına girerken, ne kadar coşkulu umutlar belirdi herkes için bilmiyorum. Ama 2023 zordu. Tahmin edemiyeceğimiz olaylar ortaya çıktı. Aniden savaşlar başladı. İnsan hayatının önemini çok aşağılara çeken acı gözlemlerimiz oldu. Dünyanın büyük bir kısmı karşı çıksa da olaylar devam ediyor. Bu tip olaylar doğal olarak bireylerin hayatlarını öngörmelerine yardım edemez. Diğer zorluklardan biri ise iş hayatında geleceği planlamaya çalışmaktır bu ortamlarda.

İş hayatında, kontrolümüzün dışındaki olayları tahmin ederek planlara "varsayımlar" konur. Hangi firmalar ülkemde bunları planlara koyuyor bilmiyorum ama ben ABD de çalıştığım sürece bunlar mutlaka yapılması gereken bir noktaydı. Varsayımların etkin yapılabilmesi için sürekli pazar analizi gerektiğini de unutmayalım.

Varsayımlar çok önemlidir. Çok uç noktalara gitmemeye yardım eder ve bu varsayımlara göre yatırım tahminleri daha etkin olur. Kar marjları daha gerçekçi olur. Şirketin gelecekteki planlarının oluşmasına ışık tutar. Güçlü stratejiler belirlenebilir. Yenilikçilik kavramı yerleşir. Sonuç olarak önünüzdeki engelleri azaltır yolunuzu daha emin hale getirirsiniz.

Ya Hep Ya Hiç Ne demek?

Yukardaki analize ülkemiz açısından bakalım.

  1. En üstteki problem aşırı hava koşulları - Kontolümüzün dışında bir olay bu. Peki buna karşı tehlikeyi azaltmak için odaklandığımız planlarımız var mı? Ben bilmiyorum. Depremi bile politik hale getirdik. Sonuç olarak bu her açıdan tesir edecek bizlere. İş hayatında ise küresel aktivitelerde lojistik açısından problemlerle karşı karşıya kalabiliriz. Şu anda bu en önemli olarak gösterilen problem için fazla bir çözüm yolumuz yok!
  2. Yapay zeka tarafından üretilen yanlış bilgi veya dezenformasyon: Bu konuda eksper değilim ama bu teknolojiyi derinliğine her yönünden inceleyip buna göre kurallar ürettiğimizi sanmıyorum. Umarım yanlış tahmin etmişimdir.
  3. Toplumsal ve siyasi kutuplaşma - Evet var... seçimler de var...Derinine göremediğimiz bir çok problem ve değişim var. Mülteci problemi var ve onun getirdiği olumsuz toplum değişimi var. Şeffaf değil etrafımız. Kontrolümüz altında mı ? Hayır! Nereye kadar gidecek biliyoruz mu? Hayır!
  4. Yaşam maliyet krizi - Büyük bir problem... Paramızın değeri düştükçe daha da zorlanıyoruz. İthalat arttıkça daha da zorlanıyoruz. Maaş zamları herkesin eşit olduğu kurallarla yeterli oluyor mu? Hayır! Asıl problem bence maaş zamları bizlerin devamlı verdiği vergilerle karşılanması gereken bir aksiyon olduğu halde bir çok vatandaş bunu adeta devletin bir lütfu gibi görüyor. Şu anda bu algıyı değiştirme gücümüz var mı? Hayır!
  5. Siber saldırılar- Bu konuda eksperliğim yok. O nedenle fazla fikir yürütmem hatalı olur. Bu tehlikelerin önüne geçecek sistemlerimiz olduğuna inanıyorum.
  6. Ekonomik gerileme- Ekonomist değilim ama bir vatandaş ve çalışan olarak bazı öngörülerim var. İthalatın yükselişi, başka ülkelere verilen yardım fonları dağılımı, hala küresel güç haline gelmememiz, bende olumsuzluk hissi yaratıyor. Bu karışık dünyada en önemli güç ekonomik güçtür. Bu, ülkelerin kendilerini zorlayarak, bilimselleşerek ve adil ve eşit bir ortamda ileriye bakması ve değişim ile olabilir diye düşünüyorum. Burda bir umut olabilir! Ekonomik bağımlılık en büyük tehlike.
  7. Kritik mallar ve kaynaklar için kesintiye uğrayan tedarik zincirleri- Bu da çok önemli bir konu. Zorlanabiliriz ama lojistik konumumuzun buna yardımcı olacağına inanıyorum.
  8. Silahlı çatışmaların patlak vermesi- Şu anda iki senedir devam eden çatışmalar var. Bunlar kontrolümüzün çok dışında. Ama bunun devam edebileceğini varsayarak bazı şeyleri değiştirebilir ve ona göre yeni stratejiler belirleyebiliriz- bilhassa ihracat açısından.

Bu araştırmanın sonuçlarında 2. ve 3. maddeler küresel olarak çoğunluğun endişe ettiği konular olarak açıklanıyor.

2. için belki bir yöntem kurulabilir. 3. konu tamamen ülkemize ve ülkede yaşayanlara bağlı. Ya hep beraber olacağız ve bunun gücüyle yürümeye devam edeceğiz yahut da kutuplaşarak yolumuzu etkin kılmaktan uzaklaşacağız.

Unutmayalım ki, bugün bildiğimiz birçok küresel güçlü markalar bu tip zor zamanlarda başarıya temel atmış ve yeşermiştir. Çünkü yenilikçilik dediğimiz aslında dünyadaki sorunlardan bazılarına çözüm bulmaktır. Buna odaklanmayan ülkeler ve pazarlama gücüne önem vermeyen ülkeler bugünkü gibi sadece bu markalara hizmet eder. Herkesin herşeyi ürettiği bu dünyada bir çok gelişmekte olan ülke bundan faydalanıyor. 100 yıllık bir Cumhuriyete sahip olduğumuz ülkemizde biz yeni gelişen ülkelerin taktiklerini adapte ediyoruz. Odak noktalarımız yakın coğrafyamızda. Sadece satmakla mutlu olabiliyoruz.

Biz bu olmamalıyız!

"Ya Hep" sözü ne demek?

Değerlerimize odaklanırsak yapabileceğimiz çok şey var yeter ki değişime açık olalım.

Nedir bunlar?

Öncelikle yabancı marka sevdasını bir kenara koymak zorundayız.

Her ülke gibi ülkemiz de ihtiyaçları karşılamak için ithalat yapmak zorunda.

AMA!

Bu kahve olmamalı, bu tekstil olmamalı, bu dericilik olmamalı, bu mercimek olmamalı, bu hamburger olmamalı, bu pamuk olmamalı...Eğer tüketiciler bunları yabancı markalardan alma hevesine girmeselerdi belki de simidimiz, lahmacunumuz, çayımız, kahvemiz, ipeğimiz, dericiliğimiz, gemicilik uzmanlığımız, mermerimiz, mücevher sanatımız Türkiye isminin küresel markaları olabilirdi. Aynen İtalyanin seneler önce yaptığı gibi.

Bence asıl gururumuz bu olmalıydı! Ama bunun için şartlar var:

  • Vizyon sahibi olmak
  • Pazarlamayı bilim olarak anlamak ve anlatmak
  • Rekabetçi zihniyeti kabul etmek
  • Değerlerimizi etkin iletişime koymak
  • Şeffaf olmak küresel kuralları etkin uygulamak
  • Markaları yaratmak büyütmek ve rekabet avantajı kazanmak
  • Çok okumak çok analiz etmek
  • Stratejik düşünmek
  • Parayı merkezimize koymak yerine sürdürülebilir markaları nasıl yaratacağımızı düşünmek

Bunlar sadece bir kaç tanesi...

Bunları yapsaydık belki odak noktamızı yeni nesillere yenilikçiliğe teknolojiye çevirebilirdik. Her yeniliği ticari açıdan etkin hale getirebilirdik.

İhracat yapıyoruz evet...Ama fiyat rekabeti ile yapıyoruz. Yabancılar bizden memnun kaldıkları için ve daha ucuza aldıkları için ürün alıyorlar.

Peki bu olumlu tarafı dijital dünyada dünyaya pazarlayarak kendi markamızla müşterilerin bize gelmesini sağlayamazmıyız?

Basit bir şekilde şöyle düşünelim...Coca Cola Amerikan markası...dünyanın her yerinde var Afrika ormanlarına kadar gidiyor... Bunu içenler zorla içmiyorlar. Coca Cola adeta o ülkede oranın bir parçası oluyor. Ama aynı zamanda menşei USA olduğu küresel bir marka oluşuyor. Marka değeri milyarlarca dolar. Apple da böyle... Marka çok satmak değildir. Marka değerle bilinirliktir. Ancak bu farklılığı yaratırsak uzun vadede dünya markası olabiliriz.

Peki biz neden bir tane bile marka çıkarmadık henüz bukadar etkin 100 senelik Cumhuriyet tarihimizde?

İvedilikle pazarlamayi ciddiye almaliyiz. Etkin eğitilmiş pazarlama uzmanları yetiştirelim. Cumhuriyetimizi kuran liderimiz Atatürk'ün dünyada en güçlü vizyoner olduğunu herkes kabulleniyor. Atatürkü hayranlıkla anlamak yeterli değil aynı zamanda onun güçlü olduğu tarafına da odaklanmamız lazım.

Ülkemizde vizyonu etkin belirleyen hiçbir şirket görmedim. Vizyonu laf olsun diye kullandığımız websitesi süsü gibi algılıyoruz. Şirket kurucularının vizyonu da değil ihtiyacımız olan. İleriye küresel ve bilimsel bakmalıyız. Tüm paydaşların sahiplendiği bir şey olmalı vizyon. Şu anda bunun faydasını yaratamıyoruz. Bu ne demek biliyormusunuz? Geleceğimizi güçlü bir vizyonla kuramıyoruz. Adeta üşeniyoruz bunları düşünmeye...Kısa vadeli ve tamamen para odaklıyız. Sadece tüccarız. Bunun acilen değişmesi lazım tepeden başlayarak. Kendi değerlerimizi öne çıkarmanın zamanı geldi. Başkaları bizim ürünlerimizle kendilerine marka yaratıyorlarsa bununla gurur duymak bana göre vatan hainliğidir.

Öylesine etkin şeyler ortaya çıkarabiliriz ki ama "ticaretçi" sınıfından çıkmak zorundayız.

Ben buna "Bangladesh sendromu" diyorum. " Bu sendromdan çıkmak zorundayiz.

Yenilikçi, ileriyi iyi görebilen, stratejik düşünebilen yeni nesiller yetiştirmemiz onlara örnek olmamız ve iletişimi dışardan içeri doğru kurmak zorundayız. Bu ne demek? Bu kendimizi pohpohlamak ve yüceltmeye çalışmak değil, karşı tarafa değerimizin algılarıni yaratmak görevimiz.

Bugünkü dijital dünyada maliyeti en düşük ve hızı çok yüksek bir platformda mucizeler yaratabiliriz.

Markalarımız küresel olarak yayıldıkça ülkemizin ekonomik gücüne olumlu etki etmeye başlayacaktır. Nekadar küresel markalar sunarsak dünyaya ülkemizin algısı da ticari açıdan kaçınılmaz ve güçlü bir alan olarak ileriye emin adımlarla yol almamıza sebep olacaktır.

Gelin bunu 2024 için amaç olarak benimseyelim. Bazı şeyleri kökünden değiştirmeye çalışalım. Kendimizi anlatmakta küresel değerlere önem verelim pazarları inceliyelim çözümler ve yenilikler sunalım. Ama bunları kendi markamızı inşa ederken yapalım. Her kıtada bilenen tek bir ürün dahi olsa gerisi gelir göreceksiniz!

"Ya Hep" formülünü benimseyelim...."Ya Hiç" formülünü yok edelim!

2024'e bu coşkuyla başlayalım!

Mutlu seneler dilerim.

Gail Onat

Strategic Marketing Executive, BA, BSc, MBA