2009 senesi. İzmir Basmane’nin arka sokakları.

Çünkü zaman düşünen için böbrek taşı gibi bir şeydir

2009 senesi. İzmir Basmane’nin arka sokakları.
2009 senesi. İzmir Basmane’nin arka sokakları..Bir akşam ezanı vakti Hatuniye Camii'nin avlusunda oturuyordum. Ocak ayı. Hava soğuk. Herkes lokomotif gibi dumanlı buharlı. Sigara da içmiyorum. Sigara içmeyince her hangi bir yerde oturmak eylemi de boşa düşebiliyor bazen. İçmediğim halde bunu duyumsamamsa beni iyice işin içinden çıkılmaz hale getirdi. Caminin karşısındaki tanzim satışı seyretmeye koyuldum. Sonra manavlar.. sonra makatlarına maydanoz sokulmuş kuzularla süslü kasap reyonları.. İlk önce hangi sanatkar ruhlu kasabın aklına gelmiştir acaba diye düşünmeye başladım. Sonra o da tükendi.

Kalkıp gideyim dedim.. İmdadıma 70 lik bir dayı yetişti. Caminin şadırvanında Ocak ayında yarı çıplak abdest alan. Sadece bir gri pantolon. Tüm uzuvlarını üçer kez değil yirmişer kez hem de suyu kovayla dökercesine bir obsesyonla abdest alan dayı. Benim aradığım oydu. Camideki yarım varlığımı tutup tümleyebilirdi. Dayı sen gusül alıyorsun diye seslendim. Camide gusül mü alınır? “Camide alınmaz ama Basmane’de alınır!” diye bağırdı. İşte bu! Tüm gövdemi hedef göstererek yemeye çalıştığım tokat..mermere vurula vurula sertleşmiş bir elden yediğim tokat. Halis Osmanlı. Boncuklu Deli İbrahim..

Arka mahallede kültür dini bile yutar bazen. Yutar ve kendince bir dilde kusar. Sonra sen, meczup dediğin adamın pek de tanışık olmadığın lisanına mağlup olursun. Bunlar iyi zamanlarım dedim. Mat olmaktan haz alınan zamanlar..Yok mu beni şöyle estetik, böyle artistik yenecek daha fazla insan diye arandığım zamanlar..

Büyük usta Mikhail Tal satranç tahtasında rakiplerini ekseri taş feda ederek yenerdi. At, fil hatta bazen vezir.. yöntemini şöyle açıklar: “rakibimi ancak 1 kişinin sığabileceği bir yolda iki artı ikinin beş ettiği ormanlara sokuyorum.” Nasılsa zaman herkes için eşit geçmiyordu. Düşünen için zalimdir zaman. Ve strese sokar. Böylece yenilirsin.. karşındakinin yaptığı hamle belki de basitçe çürütülebilecek bir anlamsız fedadır ama yenilirsin..

Çünkü zaman düşünen için böbrek taşı gibi bir şeydir. Yolunu kaybetmiş ve beynin kıvrımlarında gezinen en münasebetsiz bir misafir. Geçip gitmesini istediğin anda sana yapışıp kalan, hiç gitmesin hep kalsın, geçmesin dediğinde yüzyıllık yabancı. Sümerliler zamanın, Tanrı’nın ve kaderin kendisi olduğuna inanırlarmış. “Kader kendisine bineni taşır, direteni ise sürükler” der Sümer atasözü. Zaman beni oturduğum bu bankta bir cami avlusunda bana dersimi veren ihtiyara çarptırdı. İhtiyacım olan birkaç saatimi meşguliyetle taçlandıran ormanların kralı ihtiyar. İki artı iki desem belki zorlanacak, ama beni Tal’den bile güzel mat eden klas ihtiyar.

Su soğuk, mekan kaşarlıydı. 2 bin sene önceki Romalı fahişelerden şimdikilere gözle göremediğim kontağı kurmama yarayan mekândı. Az yukarısı Agora. Sütünlar..Arka mahallede zaman bir ihtiyarın pervasız dilinde beni hizaya getirdi. Boşluk hissi yitti. İyi bir yenilgiydi dedim. Kalktım. Tanzim satıştan taze çekilmiş kahvemi aldım. Annem severdi. Adam hala abdest alıyordu..

Can Küçükşahin

Mühendis
Resim önizleme