Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Eylül 28, 2021 0
28 Yazarın Katkısıyla Tüm Yönleriyle Gayrimenkul Hukuku
Editor Temmuz 6, 2020 0
Tüketiciler yeniden ev ve otomobil arayışına başladı…
Editor Ağustos 19, 2021 0
Bursa’nın en çok ekmek satan fırınlarından birinin sahibiyim.
Editor Şubat 12, 2021 0
Aşı yok, sorun çok" diyen TTB, acilen yeni bir aşı programına geçilmesini istiyor.
Editor Şubat 14, 2020 0
2019’un en çok marka ve patent başvurusu yapan ili: İstanbul
Editor Mart 10, 2020 0
“Fuarların devam etmesi bizi memnun ediyor”
Editor Ocak 10, 2021 0
Tasavvuf Yolculuğundaki Hâller ve Bunların Psikolojik-Terapik Etkileri
Editor Kasım 2, 2021 0
Bitki çayları nasıl tüketilmeli?
İşin en zor yanı ise zihnin sapasağlam durması. Yani, kişi herkesi tanıyabiliyor; her şeyi hatırlayabiliyor; düşünebiliyor ancak sadece gözlerini hareket ettirebiliyor. Zaten çevreyle bütün iletişim de genellikle göz kapağıyla sağlanıyor.
Belki hatırlarsınız; Kelebek ve Dalgıç adında 2007 yapımı bir film vardı. Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, bu sendroma yakalanan Elle Dergisi’nin yazı işleri müdürü Jean-Dominique Bauby’yi konu alıyordu. Hem hüzünlü hem de farklı bir hikaye…
Çünkü Bauby, 1995 yılında yakalandığı Locked-In sendromunun ardından tek hareket ettirebildiği sol göz kapağı yardımıyla bir kitap yazdırıyor.
Önce, bir konuşma terapisti onun için Fransızcada kullanılma sıklığına göre oluşturulmuş harflerden özel bir alfabe geliştiriyor. Ardından Bauby, istediği harfte göz kırparak kelimelerin ve anlatımın oluşturulmasını sağlıyor ve kitabın adını da Kelebek ve Dalgıç (Zırhı) koyuyor.
Yıllar önce filmi izlemiştim; arkadaşımı hastanede ziyaret ettikten sonra kitabı da okudum.
*
Kızını akşam üstü tiyatroya götürürken beyin kanaması geçiren Bauby’nin olay gününü anlattığı ve o günün sabahına ilişkin yazdığı bir paragraf var. Diyor ki:
“Tıraş olmak, giyinmek, bir fincan sıcak çikolatayı yutmak gibi, bugün birer mucize olduğunu düşündüğüm tüm o ufak jestleri o gün yapabiliyordum.”
Kitabını bitirdiği cümleler ise daha düşündürücü:
“Acaba bu evrende beni bu dalgıç hücresinden kurtaracak bir anahtar var mıdır? Ya da son durağı olmayan bir metro? Peki, özgürlüğümü geri satın alabileceğim bir para? Sanırım başka yerde aramam gerekiyor bunları.
O zaman, ben gidiyorum.”
*
Biliyorum; yazdıklarım hüzünlü.
Bütün bunları size bir pazar gününde anlatma nedenim ise telaş içindeki yaşamlarımızda bu hikayenin bir hatırlatıcı işlevi görebilmesi.
Bauby, kitabının ismini neden Kelebek ve Dalgıç (Zırhı) koymuş biliyor musunuz?
Çünkü kıpırdatamadığı vücudunda kendini bir zırh içinde hissettiği; dış dünyayla tek bağlantısını kuran gözünü de metal başlığın görüş camına benzettiği için.
Kitapta sık kullandığı kelebek metaforu ise oldukça derin. İnsanın çevresindeki gürültüyü susturup da kelebeklerin sesini dinleyebilmesi özel bir dikkat ve sükûnet gerektirirmiş.
Yazıyı bitirirken bir mesaj çıkarmayacağım.
Onun şu sözleri anlatmak istediklerimi zaten özetliyor.
“Bugün artık bütün varlığımın küçük ıskalamalardan oluştuğunu hissediyorum.
Sevmeyi bilemediğim kadınlar, hissedemediğim fırsatlar, kaçıp gitmesine izin verdiğim mutluluk anları, sonucunu önceden bildiğim ama kazananını seçemediğim bir yarış.
Kör veya sağır mıydım?
Yoksa, insanın gerçek doğasının aydınlanması için illaki bir badirenin ışığı mı gerekiyor?"
Söz sizde.