Şimdi sokağa çıksak ve "kıta sahanlığı" nedir diye sorsak, eminim çok farklı cevaplar alırız.

Türkiye'nin mavi ekonomide çok güçlü kasları var. Olmalı daha doğrusu.

Şimdi sokağa çıksak ve "kıta sahanlığı" nedir diye sorsak, eminim çok farklı cevaplar alırız.
Şimdi sokağa çıksak ve "kıta sahanlığı" nedir diye sorsak, eminim çok farklı cevaplar alırız. Kıta sahanlığı aslında bir ülkenin ya da kıtanın denize olan karasal birleşmesinden ortalama 75 km ilerisine kadar olan denizi/okyanusu kapsayan bölgesidir.

1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre, kıyı devletleri, karasularının ötesinde kalan kıta sahanlığı üzerinde belirli egemen haklara sahiptir. Bu haklar, deniz yatağı ve toprak altındaki cansız kaynakların araştırılması ve işletilmesi konusundaki egemenliği içerir.

Türkiye yüzölçümü olarak sizce kendi karasal yüzölçümünün yüzde kaçı kadar "kıta sahanlığı"na sahiptir? Ufak bir hesap yaptırdım Bard'a.. Ve sonuç olarak Türkiye, kendi karasal yüzölçümünün %30'u kadar da kıta sahanlığına sahip. Bu gerçekten çok büyük bir rakam..Türkiye'de bulunan tüm barajlar, göller, akarsular da ortalama Türkiye'nin %4'ü kadar bir alan kaplıyor. Yani aslında epeyce bir fazla "denizel" güce sahibiz.

Daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama "Blue Economy" diye bir kavram var. Bu aslında denizle ilgili, sulu yaşamla ilgili ne varsa, aslında hepsi mavi ekonomi terimi ile açıklanabilir.

Sürdürülebilirliği çok güçlü bir şekilde konuştuğumuz bugünlerde, özellikle mavi ekonominin sürdürülebilir gıda üretimi, tekstil üretimi, ilaç üretimi gibi konularda oldukça etkin olabileceği açık ara ön plandadır. Soluduğumuz oksijenin %80'ninin yani yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli olan ana bileşenin kaynağının denizel olduğu düşünüldüğünde, sürdürülebilirlik adına özellikle mavi ekonominin çok güçlü bir potansiyel taşıdığını söylemek çok da mantıksız değil bana kalırsa.

Türkiye'nin mavi ekonomide çok güçlü kasları var. Olmalı daha doğrusu. Denizlerin ve Türkiye'nin tatlı/tuzlu su havzalarının özellikle sürdürülebilir ve döngüsel ekonomi kapsamında yüksek katma değerli ürün üretiminde ve geliştirilmesinde kullanılması, toplumun refahını arttırabilecek büyük bir potansiyel taşımakta.

Örneğin, alg yetiştiriciliği ve alglerden aklınıza gelen bir çok biyoaktif maddenin üretimi (başta Omega-3 olmak üzere) mümkündür. Elbette sadece kıta sahanlıklarının değil, bu minvalde biyoreaktörlerde de bu canlıların üretimi ve sonrasında da biyoaktif madde hasadı yapmak çok doğru bir sürdürülebilirlik metodudur.

Sabah, balık atıklarından süperkritik akışkanlar ile omega-3 eldesi ve farklı kaynaklardan bunun değerlendirilmesi üzerine gerçekten keyifli bir makale okudum, sizlerle bunu da paylaşmak istiyorum (https://lnkd.in/d_xT2JAS).

Denizler, temelde çok güçlü biyoaktif madde kaynağı (yani tıbbi aromatik bitkilerden hangi faydaları alabiliyorsak, denizel kaynaklardan da bunları almak mümkün.. Havuca rengini veren betakaroteni alglerden elde etmek ya da D vitaminini yine denizel kaynaklardan elde etmek mümkün.. Gerçekten garip geliyor değil mi? :) Havuçtan çok daha fazla faydalı bir alg türü ya da D vitamini için güneşe, koyun yününe ya da mantarlara gerek kalmadan fitoplanktonlardan D3 alabilmek.. Ama mümkün :)

Can KAYACILAR

Endüstriyel Bilim İnsanı
Resim önizleme