SURİYE VE LİBYA’DA SALGIN YOKMUŞ!

KURUMLARINA GÜVENSİZLİK DAHA TEHLİKELİ

SURİYE VE LİBYA’DA SALGIN YOKMUŞ!

Koronavirüs salgını olan ülkeler haritalarda kırmızı ile salgın olmayanlar beyaz ile gösteriliyor. Fakat ilginç olan şu ki; bölgemizde bütün komşularımız, Avrupa kıtasının tamamı ve Afrika’nın kuzeyindeki bütün ülkeler kırmızı iken halen kanlı savaşların sürdüğü Suriye ve Libya beyaz! Bir de Türkiye beyaz kalmış.

Yani bu üç ülke ile Orta Asya’daki bazı ülkeler haricinde hemen heryerde bu yeni tip ölümcül koronavirüs (Kovid-19) salgını var.

Suriye ve Libya ile aynı kategoride olmaktan dolayı bir komplekse girmek üzereydim ki, Türkiye’de de bir kişide bu virüsten bulunduğu ortaya çıktı. Akabinde haritalarda Türkiye de kırmızı ile gösterilmeye başlandı.

Bazı münafıklar “Türkiye’de Reis izin vermeden virüs çıkmaz” yorumları yaptı. Bazıları “Dünya Bankası ve IMF koronavirüs mücadelesi yapan ülkelere milyarlarca dolarlık destek fonları ayırmış” haberleri çıkması ile bizde de virüslü hasta açıklaması arasında bağlantı kurmaya çalıştılar.

Hala bir vaka çıkmasaydı Suriye ve Libya şartlarına benzetilen bir ülkede yaşamış olacak ve bu münafıklara cevap vermekte güçlük çekecektik. Neredeyse iyiki bir vaka çıktı diyecek hale geldik.

Ama ben devlet yapımızın çok büyük ölçüde bozulmasına rağmen, binlerce yıllık geleneklerinden kopup yeni kurulmuş bir kabile devleti seviyesine inmiş olduğunu sanmıyorum. Kurumlarımızın Suriye ve Libya gibi devletlerin kurumlarıyla mukayese edilemeyecek kadar köklü ve kaliteli olduğuna inanıyorum.

Bu yüzden ve her zamanki “iflah olmaz iyimserliğimle” koronavirüsün Sağlık Bakanlığımızın uyguladığı başarılı tedbirler sayesinde gecikerek sınırlarımızda girdiği kanaatindeyim.

Müslüman halkımızın temizliğinin, abdest almanın koronavirüsten korunmamızdaki etkisine dair iddiaların abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü koronavirüsler eskiden beri varlar ve Türkiye’de diğer ülkelerden daha az etkili değillerdi. Koronavirüsün eski tipleri ile yenisi (Kovid-19) arasında bulaşma riski aynı fakat yeni tipi daha öldürücü.

Bütün bunlara rağmen devletimizi yönetenlere ve kurumlarımıza güvenin bu kadar yıpranmış olması koronavirüsten bile tehlikeli.

********************************

KURUMLARINA GÜVENSİZLİK DAHA TEHLİKELİ

“Devlete güvensizlik” birden oluşmadı.

Tanzim satış kuyruklarına “varlık kuyruğu” dediler. Acı acı güldük.

TÜİK pazarda her şeyin fiyatı bir misli artmışken ve elektrik, doğalgaz gibi temel girdiler ile vergi artışları yüzde 50’nin üzerinde iken, enflasyonu yüzde 11 olarak açıkladı. Vatandaş “devlet maaşlara zam yapmamak için böyle açıklıyor” dedi.

YSK’nın açıkladığı seçim sonuçlarına güven kalmadı. Çünkü herkes öğrendi ki “bir şey olmadıysa bile mutlaka bir şeyler olmuştu.”

Libya’da “birkaç şehit” sayısı gizlenince, Suriye’de verilen 33 şehit sayısına inandıramadılar.

Verebileceğimiz daha çok örnek var. Ama bu yanlışlar yapılırken “yapmayın, kurumlarımızı yıpratmayın, devlete güveni sarsmayın” dememizin sebebi buydu.

Devlet bazen öyle kritik konularda vatandaşlarından ortak hareket etmeleri veya fedakârlık etmelerini ister ki bu anlar ülkenin geleceğini etkileyebilir.

Ekonomik krizlerde, savaşlarda, doğal afetlerde veya salgın hastalıklarda devletin işareti ile ortak hareket sağlanabilirse birçok sıkıntı kolay atlatılabilir.

İşte bu zamanlar için, kurumlarımız köklü bir devlete yaraşır güvenilirlikte olmalı…

********************************

BEKLEME ODASINDAKİ HEYETİN ZAFERİ

Rusya/ Suriye ikilisi İdlib’te hava saldırıları ile onlarca askerimizi şehit etti. İdlib’teki askerlerimizin güvenliği için Suriye’nin (Esad’ın) patronu diyebileceğimiz Rusya ile ateşkes görüşmeleri yapmak istedik. Putin Türkiye’ye gelmeyince bizim heyet Moskova’ya gitti.

Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı ve heyetini müzakerelerin yapılacağı salonun kapısında dahi karşılamadı. Salonun bekleme odasında iki dakika beklettikten sonra içeride “kabul etti.”

Rusya resmî devlet televizyonu bu aşağılama operasyonunu çok sayıda kamerayla tespit edip, bekleme anını saniyeleri numaratörde geri saydırarak verdi. Üstüne de Putin’in daha önce Esad’ı aynı binanın dış kapısında karşılamasını yayınladı.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yapılan bu çirkin hakaret ve aşağılama (istiskal) hareketine inşallah uygun bir zamanda, uygun bir cevap verilir.

Fakat beni en çok üzen bu aşağılanma operasyonunu bile normal bir uygulama imiş gibi aktaran yandaş medyanın dalkavukları idi.

Üstelik çok kısa olan mutabakat metninde sadece “geçici bir ateşkes” üzerinde anlaşılmıştı. Buna karşılık bizim heyetin “rejim” dediği ve Esad’ın yönettiği devletin adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” olduğunu kabul etmiştik.

Ortada zafer de yoktu, hezimet de. Sadece mümkün olabilen elde edilebilmişti.

Yandaş medyanın bu anlaşmayı sanki büyük bir zafer kazanmış gibi yansıtmaya çalışması da trajikomik bir tavır oldu.

İnsanlarımız bu kadar çok kandırılmaya çalışılırsa devlete güven elbette kalmaz.

 

12.03.2020

Ruhittin Sönme