Sene 2002, o yıllarda daha ülkemizde ARGE Merkezleri bile kurulmamış henüz, adı bile yok.

"Bunu başaramam diyenle bunu kesin başarırım diyen günün sonunda haklı çıkarlar..."

Sene 2002, o yıllarda daha ülkemizde ARGE Merkezleri bile kurulmamış henüz, adı bile yok.
İlk ARGE projemizi TTGV Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ve TİDEB desteklemiş, ön alaşım malzemelerini pilot boyutta üretmeyi hedeflemişiz.
Sene 2002, o yıllarda daha ülkemizde ARGE Merkezleri bile kurulmamış henüz, adı bile yok.

Proje ortaya çıkana kadar ne kadar kaynak, litaratür varsa okuyup hatim etmişiz, İTÜ Metalurji ve Kimya Mühendisliği'ndeki hocalarımızla dirsek çürütmüşüz, teorisi bir yana süreç prosesini optimize etmeye çalışırken çok ter dökmüşüz, istatistiksel yöntemlerle en az kaynak kullanabileceğimiz deneysel tasarımları modellemişiz,
öyle veya böyle kaynakları harcarken arkamıza yönetimin desteği almak için çabalamışız, her başarısız denemeden sonra alternatifler geliştirip tekrar tekrar ve tekrar tekrar denemeye devam etmişiz.

Geçen gün aldığımız güzel bir haber sonrası o yıllarda olup bitenleri film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirdik.
Bu işi kotarmaya çalışırken, "kimse bizden bu kadarını beklemediği halde, ne çok mesaimiz vardı" dedik. Bazen işin içinden çıkamayıp "haydi bir ara verelim" dediğimiz o aralarda, birimiz "yok ya yapamayacağız biz, olmayacak" dediğinde, bir diğerimizin "yapacağız merak etme" diye teselli verdiği ne çoktu, "bu teselliyi veren kişi, 2 gün sonra aynı teselliyi duyan kişiydi aynı zamanda ama olsun." diye ekleyip, gülüştük.

Bunları arabesk bir hikaye olsun diye anlatmak istemedim aksine çok özlüyorum bazen o şekilde hedefe yönelik, odaklı ve verimli çalışmalarımızı ve birbirimize verdiğimiz desteği.
Tüm yorgunluğa rağmen yaşadığımız başarma hissinin, bu kadar emek verdikten sonra çalışmanızın karşılığını seri üretilmiş ticari bir ürün olarak görmenin üzerimizde müthiş bir tatmin yarattığını da eklemeliyim. Tabiri caizse bebeğinizin bir piyasasının oluşması, fuarlara katılması, yurt içinde ve yurt dışında müşteriye ve son ürüne dönüşmesini gördüğünüzde bu, sonraki projeler için üzerinizde olağanüstü bir motivasyon yaratıyor.

En keyifli kısmı da başarınıza sizin kadar sevinenler, insanımıza özgü yapılan o tebrikler, sevinçten sarılıp kucaklarken kaburgalarınızı çatırdatanlar, çok uzaklardan bir telefonla arayıp mutluluğunuzu paylaşanlar oluyor ;)
Size de emek ederek, ter akıtarak kazandığınız "başarılı" sıfatını duyduğunuzda vakur bir edayla çok şükür tebessümü yapmak kalıyor ve başarmak, paylaşılacak birileri olunca daha anlamlı hale geliyor.
Benim açımdan hepsi güzel günlerdi, bugün beni ben yapan herşeyi o günlere borçlu hissediyorum.

Bana sorarsanız hedefe giden yolun sonunda "başarmak"; "Çok çalışmak değil -ki ben bunu yücelten biri değilim- verimli ve odaklı çalışmak, sabretmek, pes etmemek ve biraz da şansın yanında önce kendini yapabileceğine inandırmaktır." derim çünkü insanın inanmadığın şeyi başarması pek olası değil.

Henry Ford'un bu konuda bir sözü var,
az öz ve vurucu geliyor bana ve hoşuma gidiyor :

"Bunu başaramam diyenle bunu kesin başarırım diyen günün sonunda haklı çıkarlar..."

Onur Küçükkaramıklı

Co-Founder at SONA Underwater Dive Technology
www.divesona.com / Sona Sualtı Teknolojileri
Resim önizleme