İSTİKLALCİ SİYASETLE DEREBEYİ SİYASETİ ARASINDAKİ FARK

Bu iki farklı siyaset anlayışına bir örnek:

İSTİKLALCİ SİYASETLE DEREBEYİ SİYASETİ ARASINDAKİ FARK
İSTİKLALCİ SİYASETLE DEREBEYİ SİYASETİ ARASINDAKİ FARK
Nurullah Çetin
İstiklalci siyaset, hiçbir yabancı devlet, odak ve kişiden emir almadan, onlara teslim olmadan, onların projelerini uygulama memuru gibi hareket etmeyen, sadece Allah’a, Türk milletine ve vicdanına bağlı kalan tam bağımsızlıkçı siyasettir. Derebeyi siyaseti ise kendisini krala, efendiye, patrona, bir emperyalist devlete bağlı bir derebeyi ya da tekfur zanneden, memur zihniyetli, efendisinin emirleri doğrultusunda hareket eden, yukarıda sayılan istiklalci siyasetçinin tam zıddı olan, sömürge valisi gibi iş gören bir siyaset memurudur. Bu iki farklı siyaset anlayışına bir örnek:
İstiklalci siyasetçi örneği: Haçlı emperyalist Batılı devletlere karşı savaşarak bağımsız ve millî Türk devletin kuran Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk şöyle demişti:
“Efendiler! Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenîleşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal (bağımsızlık) vardır ki Ecnebilerin (yabancıların) nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!” (Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922, TBMM Gizli Celse Zabıtları, C.17, s.6)
Vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat alan, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapan, bütün dersleri Avrupa’dan alan Derebeyi Siyaseti örneği: Uluslararası alanda önemli bir Türk mimar olan Feyyaz Erpi bir hatıra kitabında şu gözlemine yer veriyor:
“Diplomamı aldıktan sonra bir süre İstanbul Belediyesi İmar Müdürlüğümde çalıştım. Bu kurumun Planlama Bölümü'nde görev yaptım. İstanbul'a, İngiltere Mimarlar Odası'nın başkanı, mimar ve şehirci, ünlü Sir Patrick Abercrobie geldi. Bizim büromuzda kendisine İstanbul'un imarı hakkında bilgi verilmekle görevlendirilen büromuzun başkanı Cevat Erbel, İstanbul'un 1 /5000 ölçekli Nazım Planı üzerinde gerekli açıklamalarda bulundu.
Bu arada kentte bir metro şebekesinin kurulması düşünüldüğünü de anlattı. Tonton, yaşlı bir adam olan Abercrombie, bu işin mali portesinin ne olabileceğini sordu. Sanırım bu meblağ, 1950'lerin parasıyla iki yüz milyon TL. kadar tutuyordu. İngiliz uzman hiç beklemediğimiz bir öneri ortaya attı:
‘Bu parayı toprak altına gömeceğinize, niçin ana arterlerinizi geliştirip hem trafiği rahatlatmayı, hem de şehri daha da güzelleştirmeyi düşünmüyorsunuz?’ dedi.
Oysa dünyanın en gelişmiş metro sistemlerinden biri olan Londra metrosu, ilk defa 1863'te hizmete girmiş ve 1886'da da İngilizlerin tüp {the tube) dedikleri, bugün kullanılan silindir biçimindeki pratik sisteme geçilmiştir. Bizim tünel dediğimiz Karaköy'ü Beyoğlu'na bağlayan metromuz da, 1895 yapım tarihiyle dünyanın en kıdemli metrolarından biridir.
Abercormbie'nin konuşmasını "Acaba ben yanlış mı hatırlıyorum?" diye hep kuşkuyla yaşamış, böyle uzman bir kişiden bu kadar tutarsız bir önerinin çıkmış olmasına kendimi bir türlü inandıramamışımdır. Trafik uzmanlarına öğretilen ilk ilkelerden biri şudur: Yeni arterler açmak palyatif, yani geçici ve aldatıcı bir tedbirdir. Çünkü her yeni açılan yol, daha çok trafik çeker ve bu bölüm boğulur. Çare toplu-taşıma sistemini geliştirmektir. Bunu ben biliyorum da, bu uzman kişi bilmiyor muydu?
Ama bu konuşma benim önümde yapılmış ve ben de konuşmayı tercümandan değil, adamın kendi ağzından dinlemiştim. Ancak olayın doğru olabileceğinin bir işareti şu olabilir: Bu olaydan bir süre sonra Adnan Menderes, İstanbul'da korkunç denebilecek bir imar hareketi başlattı.
Adamın önüne tutarlı bir proje ya da öneriyle çıkamayıp lafla vakit ve güven yitiren dönemin mimar ve şehircilerini bir yana İtip, karayolu mühendislerini yanına alıp, kent arterlerini dağbaşında otoyol yapar gibi 15- 20 metre yükseltip alçaltarak kenti imar eden Menderes'in bu tutumunda acaba Abercrombie'nin bir etkisi olmuş muydu? Acaba Abercrombie, Menderes'le de konuşmuş muydu?”(Feyyaz Erpi, Bir Yaşamdan Fotoğraflar, Paragraf Yayınları, Ankara 2005, s.70-71)