IKEA restoranlarında İsveç köftesi olarak satılan köfteleri bilirsiniz; o köftenin tarifi bizden gitmedir.

Bunlardan biri etli lahana dolması diğeri ise köftedir.

IKEA restoranlarında İsveç köftesi olarak satılan köfteleri bilirsiniz; o köftenin tarifi bizden gitmedir.

IKEA restoranlarında İsveç köftesi olarak satılan köfteleri bilirsiniz; o köftenin tarifi bizden gitmedir.
313 yıl önce Poltova Meydan Savaşı’nı Ruslara karşı kaybeden İsveç Kralı XII. Karl, kaçarak Osmanlı’ya sığınır. Beş yıl Osmanlı’nın konuğu olarak kalan Kral, ülkesine dönerken çok sevdiği iki yemeğin tarifini de beraberinde götürür…

Bunlardan biri etli lahana dolması diğeri ise köftedir.

Geçtiğimiz hafta bir “gastro diplomasi” seminerine katıldım. Konuya ilişkin merakımın üstüne gidip, biraz okuma yapınca da bu haftaki yazı konusunu bulmuş oldu.

*

Hoşuma giden birkaç bilgiyle giriş yapayım.

Aşçıbaşı şapkalarında pileler bulunur ya, onun orijinalinde 100 pile bulunurmuş ve bu bir yumurtanın 100 çeşit pişirme şekli olduğunu sembolize edermiş.

Sofralarımızdaki çatala hiç bu açıdan bakmış mıydınız, bilmiyorum.
Sofra tarihinde ilk önce bıçak, sonra kaşık ve en son da çatal yer almış. Çatalın (oldukça geç) sofralara girişi bir reform simgesi olmuş ve yeme içmeyi uygarlaştırmış. Paris’te -bugün çok turistik bir restoran olan- “La Tour d’Argent” 1582 yılında çatalı kullanıma sunan ilk restoran.

Şu konu ise tartışmaya hep açık ve biz bunu tartışmayı çok seviyoruz:

*Hangi yemek bizim, hangilerini diğer milletlerden almışız?

Balık yemekleri ve zeytinyağlılarda Yunan mutfağından etkilenmişiz. Börek tekniğimiz vaktiyle Balkanlar’a gitmiş; oradan dönüp dolaşıp bize geri gelmiş. Dolmanın da -düşünülenin aksine- Yunan mutfağından değil, İran mutfağından geldiği rivayet ediliyor.

Örneğin, künefe Arap kültüründen bize ulaşmış. Etimoloji konulu bir yazımda bahsetmiştim; künefe Arapça “kanafa”dan geliyor, kanadı altına almak, kucaklamak demek.
Tel kadayıf tarafından sarmalanan, kucaklanan o eritilmiş peynir gözünüzde canlandı mı?

Hazırlama ve pişirme tekniğiyle tamamen bizim olanlar arasında Osmanlı mutfağının temsilcisi balık pilakiyi, F. Sultan Mehmet’in sevdiği yemeklerden biri olan kestaneli bulgur pilavını, nohut çorbasını, hünkar beğendiyi sayabiliriz diye düşünüyorum.

*

Bir ülkenin kendi mutfağının ve ürünlerinin kültürlerarası etkileşimde bir araç olarak kullanılmasına gastro diplomasi deniyor.

Fikir vermesi bakımından, örneğin, Tayvan 2010 yılında “dim-sum” yemeği üstünden “Dim-Sum Diplomasisi” başlatmıştı.
Güney Kore özgün lahana turşusu “kimchi” üstünden “Kimchi Ye, Güçlü Kal” sloganıyla bir girişim yaptı.

Fransızların 2015’ten bu yana 5 kıtada, 150’den fazla ülkede her yıl aynı tarihlerde düzenlediği "Goût de France” etkinliği var.

Ülkemizin de Türk kahvesi aracılığıyla yürüttüğü örnekler bulunuyor. Bir süre önce de “Türk Kahvaltısı” üstünden bir gastro diplomasi başlattık.

Katıldığım seminerde fikir teatisi yaptığımız konulardan biri şuydu:
Türkiye’yi gastro diplomasi alanında temsil edecek bir konsept, bir yemek, bir ürün olsa, bu sizce ne olurdu?

Soruyu size yöneltip, kaynaklarımı yorumlara bırakıp, Pierpaolo Rovero’nun bir resmiyle bitireyim.

Pencerelerden içeri bakarsanız, herkesin kahvaltı ettiğini göreceksiniz.

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor |