HAYDİ YILBAŞI KUTLAYIP GÜLELİM, OYNAYALIM, KÂM ALALIM DÜNYADAN

Ahmet Rasim, Tanzimat sonrası süreçteki yılbaşı kutlamalarını şöyle anlatır:

HAYDİ YILBAŞI KUTLAYIP GÜLELİM, OYNAYALIM, KÂM ALALIM DÜNYADAN
HAYDİ YILBAŞI KUTLAYIP GÜLELİM, OYNAYALIM, KÂM ALALIM DÜNYADAN
Nurullah Çetin
Bu yılbaşı gecesinin benim için özel bir anlamı, değeri ve işlevi yoktur. Bir yıl boyunca neler yapıp yapmadığımı, yaptıklarımın fayda ve zararını muhasebe, yapamadıklarımı muhakeme ederim. Gelecek yıl için neler yapabileceğimi, neleri yapmam gerektiğini ya da gerekmediğini düşünürüm. Yılbaşı benim için sadece ömrümü anlamlı ve verimli bir planlamayla nasıl değerli hale getirebileceğimi kolaylaştıran bir ölçü birimidir.
Yeni bir yılın gelişini ölçüsüzce eğlencelerle, su gibi içki içerek, dansöz oynatarak, kumar oynayarak, abuk sabuk eğlence denilen saçmalıklarla kutlamanın mantığını anlayabilmiş değilim. Miladî takvim işlerimizi kolaylaştıran bir zaruret icabı alınmıştır, eyvallah. Ancak bu yılbaşı kutlaması, başkalarının eğlencesidir, beni ilgilendirmiyor. Benim yılbaşım Türk milliyetime göre 21 Mart, İslam dinime göre ise 1 Muharrem Hicrî yılbaşıdır.
*Türk’e de hindiye de “Turkey” diyen gâvur, yılbaşı gecesi hindi zıkkımlanırken manen Türkleri yeme yamyamlığı zevki hissediyorsa, benim de o gece aynı zevki paylaşmam, yıllarca mücadele ettiğim mankurtluk kafesine gönüllü olarak girmem demektir.
*Gâvurun yılbaşını kutlama törenine katılma işi, Türk milleti için tarihsel iddialarından vaz geçip Haçlı karşısında teslim oluş gibi trajik bir kırılmanın başlangıcı olduğu için bana itici ve buz gibi soğuk gelir.
Hadise şudur: 1829 yılında İstanbul'daki İngiliz elçisi, Haliç'te bulunan bir gemide büyük bir balo verir. Baloya Osmanlı devlet adamları da çağrılıdır. Davetliler yatsı namazını Tersane Divanhanesi'nde kıldıktan sonra, sandallarla gemiye giderler ve sabaha kadar eğlenirler. Ertesi gün Kazasker Yahya Bey, Serasker Hüsrev Paşa'ya, katıldığı balonun ne menem bir şey olduğunu sorduğunda şu cevabı alır: “Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti.”
*Yıllardır gâvurun siyasi, ekonomik, kültürel emperyalist dayatma ve prangalarına karşı mücadele etmeyi varoluşunun temel gayesi sayan, tam istiklalci bir Müslüman Türk olarak ben, kâfir işine katılmak gibi bir çaresizliğe mahkum olma zilletini, olabilecek en zor ve en sıkıntılı zamanlarda bile İslam imanıma ve istiklalci Türk ruhuma yediremem.
*Ahmet Rasim, Tanzimat sonrası süreçteki yılbaşı kutlamalarını şöyle anlatır:
“Evvelleri biz Türkler yılbaşı günlerinde başımızı sokmadığımız yer kalmazdı… Galata, Beyoğlu, kısacası Ortodoks takvimini tutan milletlerin cümlesine kendimizi davet ettirir, sabahlara kadar eğlenirdik. O ne hovardalık rezaleti, ne sefahat gecesi idi! Aşağıda, yukarıda ne kadar genelev varsa, kapılar çekilir, her gazino, kahve, her koltuk meyhanesi bir kumarhane. Her sokakta çalgı, saz eğlencesi, çengi, köçek… Her evin odasında bir ziyafet sofrası… Üstünde hindiler, yemişler, rakılar, biralar, etrafında türlü türlü erkekler… Evin birinden çık ötekine gir… Kumarhanenin birinde yutul, ötekinde kazan!… Fuhuşa, sarhoşluğa ait hangi ve kaç türlü vasıta varsa hepsi ayakta, bildiğimiz karnavallar yahut eski Roma’nın satürnalleri (Eski Romalıların Tanrı Salturnus şerefine yaptıkları şenlikler, çılgınca ve açık saçık eğlenceler) burada akşamleyin dirilir sabahleyin can çekişirdi…” (Ahmet Rasim, “Evvelki Yılbaşılar,” (1926), Muharrir Bu Ya, Ankara 1969, s.249-250)
*Ahmet Rasim’in anlattığı yılbaşı eğlencelerinin “hovardalık rezaleti, sefahat gecesi, genelevi, gazinosu, meyhanesi, kumarhanesi, çengisi, köçeği, rakıları, biraları, fuhşu, sarhoşluğu, karnavalı, eski Roma’nın satürnalleri” ile işim olmaz. Ömrümü Yeni Türk Edebiyatı araştırmalarına verdim. Tanzimat’tan bu yana Türk edebiyatı eserlerinin birçoğunu bizi mahveden, yerlerde süründüren bu pisliklerin hikâyeleri doldurmuştur. Ben, uzun zamandır aynı pislik içinde yüzerek eğleneceğini zannetmek gibi bir mankurtlukla mücadele ettiğimi zannediyorum.
Yılbaşını kutlayan Hristiyanlara da bir şey demem, karışmam. Sadece şunu derim: "Sizin dininiz size, benim dinim bana."(Kâfirun, 6)
Yazımızı büyük Türkçü Turancı şairimiz Arif Nihat Asya’nın şu şiiriyle bitirelim:
“Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı
Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz
Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır
Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz
Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.”