Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün

Balıkçı'nın o gün söyledikleri bana bugün de tanıdık geliyor.

Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün
Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün'de İstiklâl Mahkemesi'ne çıkarken yaşadıklarını anlatırken şöyle der:

"Şeref, kahraman, şanlı gibi sözler olur olmaz yerlerde o kadar öylesine kullanılmıştı ki, elden ele geçen banknotlar gibi kirlenmiş, yırtılmış, üzerlerinde değerlerini gösteren yazılar silinmiş bir hale gelmişlerdi.
Tutar tarafı kalmayan bu sözleri dezenfekte etmek gerekirdi artık kahramanlığın kahramanlığı, şanın da şanı kalmamıştı."

Balıkçı'nın o gün söyledikleri bana bugün de tanıdık geliyor.

Son dönemde "sosyal antropoloji" üzerine meraklı okumalar yapıyorum. Çok değil 100 yıl önce antropolojinin konusunun kültür olduğunu savunan ilk bilim insanı antropolog Edward Burnett Taylor'ın kurucusu olduğu sosyal bilimlerin bu en genç olanı, bireyden başlayarak toplumların biyolojik olmayan davranışlarını inceliyor. Etnoloji, arkeoloji ile linguistik antropolojiden istifade ederek insan davranışlarını açıklamaya çalışıyor. Yani yaşadığı çevrenin insan üzerindeki etkisi ile insanın yaşadığı çevre üzerindeki etkisi ve oraya kendinden bir parça olarak aktardıkları konusunu oluşturuyor.

Sosyal antropoloji; "Duygulara hitap eden kelimeler, kişinin söyledikleri ile davranışları arasında 'uyumsuzluk hatası' vermesi yüzünden boşalır ve çok kullanılmaktan, asıl anlatılmak isteneni anlatamaz hale gelir'" diyor.

Benim için çok değerlisin, iyi ki varsın, seni seviyorum, hepinizi seviyorum, sen çok özelsin, çok kalpler ;)

Misal, -benim için çok değerlisin- dediğimiz birinin zor gününde, işimizi gücümüzü bırakıp yanında olamayacağımızı bilsek dahi o vakit -benim için iyi bir arkadaşsın- demek yerine neden daha süslü laflar, ezber söylemler, tekrara düşmelerle kelimelerin içini boşaltıyoruz?

Linguistik antropoloji iletişimsel pratikleri paylaşan toplulukların rolünü vurguyor. Duygusal ifadelerin değersizleştirilmesini de ilginçtir ki bu topluluklardaki güç dinamikleriyle bağlantılı buluyor ve "Etki konumundaki kişiler dilsel normları şekillendirebilir, bazı ifadelerin benimsenmesine neden olabilirler" diyor.

Ve toplumsal bir tavsiye ekliyor: "Dilsel evrim doğal olsa da potansiyel sonuçlara yani kelimelerin bir zamanlar desteklediği derin bağlantıları kaybetme riskine karşı dikkatli olmak önemlidir. Toplumlar, dilin kişilerarası ilişkiler üzerindeki etkisini kabul ederek duygusal söylemde özgünlüğü ve derinliği korumaya çalışabilirler." diyor.

Pelesenk oldu, içleri boşaldı diye boş mu oldular? Bence hayır.

Bana göre kelimeler bizim onlara yüklediğimiz içten anlamla değer bulur. Ezbere davrananlara uymayıp, otantizmi yitirmeden, yerinde, zamanında, uygun hal ve kişilere karşı kullanabilirsek eğer, Halikarnas Balıkçısı'nın dediği gibi kahraman zannettiğimiz kişinin katilimiz olmasına engel olabiliriz

Kaynak:
* The Social Life of Language/ Gillian Sankoff
** Language and Symbolic Power/ Pierre Bourdieu

Onur Küçükkaramıklı

Co-Founder at SONA Underwater Dive Technology
Resim önizleme