FRANSIZLARIN KAHVE İLE TANIŞMASI

Türk kahvesi esasen kahvenin değil, bir pişirme yönteminin adı

FRANSIZLARIN KAHVE İLE TANIŞMASI
Aşağıdaki fotoğraf bir Paris ‘kafe’sinden. Fransızların, sandalyeleri sokağa dönük, sıkışık ve -bence çok ilham verici- kafe ortamları meşhur olsa da, kahvenin orada günlük hayata girmesi Türklerin sayesindedir. Hatta bu, iki farklı koldan gerçekleşir.

Anlatayım…

17. yüzyılda Pascal adlı bir Osmanlı Ermenisi her yıl Paris’te düzenlenen Saint Germain panayırında meşrubat tezgâhı kurar ve köşede de Türk kahvesi satardı.

1672 yılında Türk tarzındaki ilk kahvehaneyi açtı ve mekanına da bugün Fransızcada kafelerin jenerik adı olan “café” adını verdi. Fakat dükkan, sadece Türk kahvesini daha önceden tatmış kişilerin veya Doğu’ya seyahat etmiş seyyahların ilgisini çekiyordu. Böyle olunca tutunamadı ve iflas etti.

Ama hikaye yarım kalmadı.

Bu kez, Pascal’ın yanında çalışmış olan bir başka göçmen tacir, Paris’te “Procope” adında bir kahvehane açtı.

Procope’un şansı yaver gitti; sanatçıların, entelektüellerin fikir alışverişinde bulunmak için sıkça gittikleri bir mekan hâline geldi. Daha sonra restorana dönüşen ve ilhamını Türk kahvesinden alan Procope, Avrupai tarzda açılan ilk kafe oldu.

*

Hemen hemen aynı dönemde, 1669 yılında da, Osmanlı Hükümeti, Müteferrika Süleyman Ağa’yı Paris'e göndermişti.

Orada birkaç ay kalan Süleyman Ağa, Fransız aristokratlara ilk kez kahveyi tattırdı. Çok rağbet gören bu egzotik içecek, Fransızların günlük hayatında böylece yerini almaya başladı.

*

2013 yılından bu yana UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kayıtlı olan Türk kahvemize ilişkin birkaç bilgiyi sizlerle paylaşayım:

*Türk kahvesi esasen kahvenin değil, bir pişirme yönteminin adı. Kavurma derecesi Türk kahvesinin lezzetini belirleyen en önemli unsurlardan biri.

*Pişirme süresi önemli. Örneğin, filtre kahvenin pişirme süresi 4–6 dakika, espressonun 1 dakika iken Türk kahvesinin pişirme süresi 2 ilâ 3 dakika.

*Köpüklü oldu mu, olmadı tartışmalarının altında yatan o “köpük”ün pratik bir işlevi var: O köpük sayesinde kahve daha uzun süre sıcak kalıyor.

20 yıldır her sabah Türk kahvesi içmeme istinaden söyleyebilirim ki, en iyi lezzeti kısık ateşte ve bakır cezvede pişirdiğiniz kahveden alıyorsunuz. (Yorumlara da bu sabahtan bir fotoğraf ekledim.)

*

Kahveye ilişkin geçen yıl yazdığım yazıya Halil Erdogmus hoş bir anekdot eklemişti. Sizinle onu paylaşayım:

“Bu hafta sonu ziyaretime gelen iki genç girişimci sayesinde “cilveli kahve” diye bir çeşit öğrendim. Türk kahvesinin üzerine çifte kavrulmuş badem serpilirmiş. Bademlerin batmaması için iki kere kavrulması ve toz şeklinde olmaması önemliymiş.

Gelinlik çağındaki kızlara görücü usulde istemeye gelindiğinde kız, damat adayını beğenirse bademli kahve yoksa normal kahve yaparmış. Kızın babası da ikram edilen kahveden kızının gönlünün olup olmadığını anlar, ona göre cevap verirmiş.”

*

5 Aralık, "Dünya Türk Kahvesi Günü"ydü.

Yazar Nazan Bekiroğlu tanımlamış ya...

"Minicik fincandaki azlığı güzelliğinin garantisi, en bol olduğu anda bile nadirliğinin uyarısıydı."

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok