Doğu Karadeniz'e gidiyorsunuz, yer gök çay..

Çay konusu mesela.. Cumhuriyet'in kuruluş yılları..

Doğu Karadeniz'e gidiyorsunuz, yer gök çay..
Doğu Karadeniz'e gidiyorsunuz, yer gök çay.. Ya da şeker pancarı zamanı, ülkemizin bir çok ilinde milyonlarca ton (20 milyon tonun üzerinde) şeker pancarı sökümü yapılıyor, her yer yem yeşil.. Binlerce dönüm arazilerde bu gerçekleştiriliyor. Sonra diyorsunuz ki yahu bu tarım ürünleri hep bu bölgelerde var mıydı? Hep yetiştiriliyor muydu? Örneğin Rize.. Dağlar dolusu çay var.. Herkes tarımını yapıyor, ürünler geliştiriyor, işliyor..

Sonra Türkiye'nin bu devasa üretim kapasitelerinin geçmişlerine baktım.. Yani Türkiye'de çay nasıl yetiştirilmeye başlanmış? Kim akıl etmiş? Makineleşen tarıma aslında elverişsiz, alabildiğine diklik arazilerde çay, hep mi varmış? Ve sonra karşınıza muhteşem hikayeler çıkıyor..

Çay konusu mesela.. Cumhuriyet'in kuruluş yılları.. Ülkemizin yetiştirdiği İstanbul Halkalı Ziraat Yüksek Okulu mezunu Ali Rıza Erten.. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde çay ve narenciye yetiştirilebilir diye hem denemeler yapıyor, hem de devlete raporlar gönderiyor.. Sene 1923.. Devlet, Doğu Karadeniz'de çay yetiştirilmesi konusunda bir heyet görevlendiriyor.. Heyetin Başında Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin Bey var.. Zihni Derin Bey, Batum'dan çay tohumlarını gümrükte sorun yaşamaması adına bir bastonun içerisinde getiriyor.. Ve sonrası uzunca bir ıslah çalışması başlıyor.. Ve aslında çayın ülkemizde öyle çok gerilere giden bir tarihi yok.. Ve tüm bu çalışmalar sayesinde biz Dünya çay üretiminde en üst sıralardayız..

Türkiye'de şeker tarımının başlangıcı da çok ama çok enteresan.. Uşak ilimizden Molla Ömeroğlu Nuri Şeker.. Avrupa'dan şeker pancarı tohumlarını gizlice getiriyor.. Şeker pancarı ekimlerini kendi ilinde yapıyor.. Defalarca.. Senelerce.. Hatta öyle ileri gidiyor ki, şeker pancarından, şeker elde etme prosesini yani kireçlemeden tutun da diğer prosesleri kendisi geliştiriyor.. Sonrasında ise konu devlete taşınıyor.. Sonrasında Nuri Şeker Bey, Atatürk'e de bu konuda bilgi aktarıyor, prosesler hakkında ikna ediyor ve sonrasında ülkemizin ilk şeker fabrikası Uşak'ta Atatürk'ün talimatı ile kuruluyor.. Ve bu proses ve fabrikalar sonra çok hızlı bir şekilde yayılıyor.. Uşak'ta bulunan fabrika halen Nuri Şeker'in ismini taşıyor.. Yani tükettiğimiz şekerin de tarihi öyle çok gerilere gitmiyor.. Hepsi bilimle, akılla, öngörü ile, azimle gerçekleşiyor..

Size iki örnek vermek istedim.. Ülkemizin iki büyük tarımsal değeri olan çay ve şeker pancarının tarihlerini çok iyi araştırmanızı istiyorum. Çok güzel detaylar var çünkü.. Diyorsunuz ki nasıl olmuş, nasıl yapmışlar.. Ve sonra en önemli detaya varıyorsunuz.. Bu insanlar şeker ya da çay üretelim, sadece para kazanalım, daha fazla para kazanalım diye bunu yapmıyorlar.. Başka bir zihniyetle bu işleri yapıyorlar.. Araştırıyorlar, deniyorlar, sonra devlete rapor edip, "ülkenin kalkınması adına, toplum adına" bu işleri yapıyorlar. Ne ama ne mutlu onlara! Ne büyük bir mertebe bana kalırsa.. Keşke onlar gibi olabilsek.

Cumhuriyetimizin 100. yılı, yeni yüzyılımız hepimize kutlu olsun!

Can KAYACILAR

Endüstriyel Bilim İnsanı