Dergâh’tan harika bir ‘Tanpınar Kitaplığı’

Dergâh Yayınları’nın ‘Tanpınar Kitaplığı’nın ilk 6 kitabı yayınlandı.

Dergâh’tan harika bir ‘Tanpınar Kitaplığı’

Dergâh Yayınları’nın ‘Tanpınar Kitaplığı’nın ilk 6 kitabı yayınlandı. Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru, Mahur Beste’yi hemen okudum. Huzur’un yeni baskısını yatağımın başucuna aldım ‘édition critique’ baskısınıysa çalışma masama. Beni sevindiren bir başka şeyse Paul Valéry’den çevirdiği Monsieur Teste’in ilk defa yayımlanması oldu. Dizi editörlüğünü Sakine Korkmaz’ın, danışmanlığını Prof. Dr. İnci Enginün’ün yaptığı Huzur’un 75’inci yılına tesadüf eden bu yayınlar okur için çok değerli.

TANER AY

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’unu okumaya ilk ‘73 yılında başladım, ancak romanı neden dolayı merâk ettiğimi veya onu ilk kimin bana önerdiğini şimdi anımsayamıyorum. Önce babamın kitaplığına baktım, bulamadım, sonra Caddebostanı’ndaki Muhtar Özkaya Halk Kütüphânesi’ne gittim, orada da yoktu. Romanı ‘49 yılında Remzi Kitabevi basmıştı, yayıncısına sormak ve Bâb-ı Âli’den sonra da Beyoğlu’na sinemaya gitmek için hemen İstanbul’a geçtim. ‘Huzur’u bulma umudum pek yoktu ama Remzi Kitabevi’nden biri bana depolarında olduğu gibi durduğunu söylemez mi, kendi nâmıma çok sevinmiştim. Ne yalan söyleyeyim, başımda kavak yellerinin estiği yıllardı, ilk otuz kırk sayfada ‘Huzur’a pek ısınamayıp bırakmış ve romanı mahalleden bir kız arkadaşıma hediye etmiştim. Sonra, sanırım ‘79 yılıydı, Ahmet Hamdi’nin romanı Tercüman 1001 Temel Eser’in ikinci kitabı olarak, iki farklı kapakla çıktı, Selahattin Hilav’ın ve Hilmi Yavuz’un yazıları üzerine bende ‘Huzur’ merâkı yeniden depreşivermişti.

Ancak, asıl sorun, kitabı nerede ve nasıl bulabileceğimdeydi. Kadıköyü’ndeki kitapçılar artık sol kitaplar satarak kazandıklarından, orada Tercüman 1001 Temel Eser’in kitaplarını bulmam mümkün değildi, Beyoğlu’nda İrfan Yalçın’ın dükkânında da yoktu. Bir ‘sağcı’ arkadaşıma sipariş verdim, bana Bâb-ı Âli’den bulup ulaştırdı. Sadece aradan altı yıl geçmiş olmasına karşın, ‘Huzur’ bu defa beni büyülemişti, Süleymaniye’de ceplerimde hep Attilâ İlhan, Hilmi Yavuz ve Hüseyin Rahmi kitapları taşıyıp dururdum, onların arasına ‘79 yılında ‘Huzur’u da koymuştum.

‘Huzur’u 12 Eylül sonrasında da, Moda’daki Bomonti ve Kalamış’taki Köhne isimli çay bahçelerinde, ‘81 ve ‘82 yıllarında, üç defa okudum. Her okuyuşumda romanda farklı şeyler buluyordum ve romanın mekânlarındaki anlam değişiklikleri beni yeni dünyalara sürüklüyordu. ‘84 yılında yanıma Hilmi Yavuz’un ve Yahya Kemal’in şiirlerini alıp, Isparta’ya askere gittim. Tuhaf ama gerçek, iki büyük ustanın şiirleri ‘Huzur’a biraz daha yaklaşmama kapılar araladılar. Askerlik dönüşünde de, hemen, Bostancı’daki İstasyon Çay Bahçesi’nde, yanımdaki masada Salâh Birsel çalışırken, romanı dördüncü defa okudum.

‘88 sonrasındaysa, her yaz, eşim ve oğlumla yaz tatiline giderken, bavuluma mutlaka ‘Huzur’u koyuyordum. Şimdi bana ‘Huzur’u kaç defa okuduğumu sorsanız, inanın yanıtlayamam, çünkü ipin ucunu kaçırdım. Aslında benim öyle yedi sekiz defa okuduğum kitaplar vardır, Ahmet Zeki Pamuk ve Besim Dalgıç bilirler, ama ‘Huzur’ serüvenim onların hiçbiriyle kıyaslanamaz. Kaldı ki, hepimizin yaşamlarında böyle takıntılar mutlaka vardır, örneğin ben Adnan Özer’in ‘Tarçın Kokulu Kız’ takıntısının tanığıyım. Adnan o romanı eminim dört beş defa okumuştur.

‘Huzur’un Tercüman 1001 Temel Eser’den sonra Dergâh ve Yapı Kredi baskılarını da aldım. Ama, her fırsatta söylüyordum, ‘Huzur’un ‘édition critique’ vakti gelip geçmişti. Turgay Anar’ın çok çalışıp bir ‘Huzur Atlası’ hazırlamasına karşın ‘édition critique’ farklı şeydi. Sonunda, geçtiğimiz ay, Dergâh Yayınları ‘Tanpınar Kitaplığı’ dizisine ‘Huzur’un büyük boy, ciltli ve 486 sayfalık bir ‘édition critique’ baskısıyla başlamaz mı, sevincimden iki kadeh ‘domuz sıkısı’ yuvarladım, yukarıda bir yerlerdeki Ahmet Hamdi üstadımıza ‘Çak!’ çekerek. Dergâh Yayınları’nın ‘Tanpınar Kitaplığı’ dizisinden ilk altı kitap yayınlandı, üstadımızın hikâyelerini okumayı pek özlediğimden, hemen ‘Abdullah Efendi’nin Rüyaları’ içindeki ‘Geçmiş Zaman Elbiseleri’ni ve ‘Yaz Yağmuru’nun içindeki ‘Bir Tren Yolculuğu’nu okudum. ‘Mahur Beste’ benim bir başka kült kitabımdır, onu ve ‘Huzur’un ‘édition critique’ olmayan yeni baskısını yatağımın başucundaki komodinin üzerine aldım, ‘Huzur’un ‘édition critique’ baskısınıysa çalışma masamda bıraktım. Beni sevindiren bir başka şeyse, Tanpınar’ın Paul Valéry’den çevirdiği ‘Monsieur Teste’in ilk defa yayımlanması oldu. ‘Huzur’un yetmiş beşinci yılına tesadüf eden bu ilk yayınlar benim için çok değerliler. Edebiyat tarihçilerimiz açısından ‘Tanpınar Kitaplığı’nın önemiyse, dizinin editörlüğünü Sakine Korkmaz’ın, danışmanlığınıysa Prof. Dr. İnci Enginün’ün yapması olacaktır. Kendilerini ve diziye emeği geçen herkesi kutluyorum. Dizinin Geray Gençer imzalı nefis kapak tasarımlarını pek modern ve pek şık bulmama karşın, o eserler için sanki zamanlarının ruhuna uygun başka kapak tasarımlarının denenirmiş gibi geldiğini de düşünüyorum. Seçmeli kapakları severim, okur hangi kapağı severse, onu almalıdır.

‘Huzur’un ‘édition critique’ baskısındaki fotoğraflara ve haritalara ise bayıldım.

KARAR