Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Aralık 21, 2021 0
Bakteri, virüs ve mantarlara karşı yüksek koruma
Editor Ocak 17, 2021 0
Sarıkeçililerin dili başlıbaşına incelenecek bir konudur.
Editor Ağustos 15, 2021 0
Endeks kapsamında gerçekleştirilen ankete katılan tüketicilerin A’i gelecek yıl...
Editor Kasım 20, 2020 0
Zeynep Bastık’tan ‘Değişime Varım’ mesajı geliyor!
Editor Ağustos 11, 2020 0
Performanstan Asla Taviz Vermek İstemeyenler için Maksimum Güç:
Editor Şubat 14, 2021 0
“ Sevgililer Günü’ne derin bir anlam katmıyorum”
Editor Kasım 22, 2021 0
Yalnız Kurt’un ilk tanıtımı sosyal medyada gündem oldu.
Editor Kasım 15, 2020 0
“HASTA VE DOKTOR BİRLİKTE ÇALIŞIRSA BU HASTALIĞIN ÜSTESİNDEN GELEBİLİR”
E tabii program yoğun. Arkadaşlarla ayaküstü bir şeyler atıştırdık. Çöplerini de elimizdeki bir torbaya koyduk. Aylak aylak Toronto'da yürümeye başladık.
Bir zaman sonra yol kenarında bir bank görüp oturduk. Çöp poşetini de yere bıraktık.
Arkadaşlarla güle oynaya konuşuyoruz, muhabbet ediyoruz. Tabii ki Türkçe... Gelen geçen de tövbe estağfurullah adeta bir öbek tezeğe bakar gibi bize ters ters bakıyor. O dönemde Amerika'da yaşadığım için Türkçe konuştuğum zaman küçükten ırkçı bakışları üstümde yakalamaya alışkındım ama Kanada'da bu benim için de sürpriz oldu.
Beş dakika oturduk oturmadık şak diye önümüzde kocaman SUV tarzı bir polis aracı durdu.
"Tek birşey sormak istiyorum" dedi. "Mahkemeye mi gitmek istersiniz yoksa para cezası mı yazayım?" dedi.
Ne oluyor nedir durum yahu falan deyince olay aydınlandı.
Yere bıraktığımız çöp poşetini yere bırakmamamız, elimizde tutmamız lazımmış. Şikayet etmişler. Burada insanlar yemek yeyip, çöplerini yere atıyor diye...
Uzun uğraşlardan sonra niyetimizin asla bu olmadığını, çöplerin başından ayrılmadığımızı, etrafta çöp kutusu bulunmadığı için mecburen yere koyduğumuzu, kalkarken çöpleri de alma niyetinde olduğumuzu falan söyledim.
İkna olmadı. Pasaportlarımızın resimlerini falan aldı.... O da yetmedi. Yaramaz çocuklara yapılır ya.. Polis abimizin gözünün önünde fellik fellik çöp aradık, sonra da çöplerimizi çöpe attık. Bir daha benzer bir şikayet sisteme düşerse 2000 dolara yakın bir ceza yiyeceğimizi de özenle hatırlattı.
Bu olduğu esnada ben Dünya'nın en iyisi olduğu iddia edilen bir üniversitede ziyaretçi profesör olarak çalışıyordum. Öyle "sen benim kim olduğumu biliyor musun" ya da "teşkilatın numarasını verin bana" muhabbeti zinhar sökmedi.
İçimden dedim bizim İstiklal marşımızda bile var "Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" deriz, bir tek çakıl taşı için ölmekte tereddüt etmeyiz, "Yaratılanı severiz yaratandan ötürü" deriz, "Temizlik imandan gelir" deriz, ancak sokaklarımız pislik içinde...
Adamların sokaklarında bir çöp kırıntısı dahi görmek mümkün değil...
Kendi ülke bayraklarında ülkenin en popüler ağacının yaprağının resmi var.
Öyle bir ülke...
Bu ülke bugün benim ülkemi tarihin en büyük çevre felaketlerinden bir tanesine sürükledi.
İliç'teki maden kazasının Çernobil'den bugüne Avrupa'daki en büyük çevre felaketi olabileceği konuşuluyor. 100 dönümlük bir araziye siyanür saçılmasından, sonrasında da bu siyanürün havaya karşımış olma olasılığından bahsediliyor.
Göçük altında kalan dokuz kişiden zaten pek umut kalmadı. Ancak felaketin büyüklüğü zaman içerisinde anlaşılabilir. Bölgede hiç görülmeyen hastalıklarda olağanüstü ölçekte artış görülebilir. Bu artış yıllarca, belki on yıllarca devam edebilir.
Üçüncü dünya ülkeleri ile medeni ülkeler arasındaki ilk ve en büyük fark doğaya nasıl davrandığımızla ilgili...
Medeniyetin kalanı çorap söküğü gibi geliyor zaten...