ARAZİLERİMİZ DEĞER KAZANSIN

insanın gözünü, ancak toprak doyurur.

ARAZİLERİMİZ DEĞER KAZANSIN
Sanırım 2011 veya 2012 yılıydı. 2. Ordu karşısında bulunan Konferans Salonunda Malatya Kent Konseyi Genel Kuruluna Şairler ve Yazarlar Grubu temsilcisi olarak katılmıştım. Gündem yoğundu ve maddelere geçildi. Bir süre sonra sıra, yapılması düşünülen çevre yoluna geldi. Eğer yanılmıyorsam Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde görevli bir jeoloji mühendisi, (inşaat da olabilir) Malatya'da yapılacak olan çevre yolunun şehrin güneyindeki Beydağı'nın eteklerindeki TOKİ konutlarının üst kısmından geçmesi gerektiğini söyledi. Bunu sadece söylemekle yetinmeyip nedenlerini de açıkladı. Birçok madde saydı ama benim aklımda kalan en önemlileri şunlardı:
1 - Kuzeydeki araziler, hem tarım arazisi hem de sahip olduğu bitki örtüsü nedeniyle şehrin oksijen deposudur.
2 - Çevre yolunun kuzeyden geçmesi, bu tarım arazilerinin yok olmasına sebebiyet vereceği gibi, yapılaşmanın da o tarafa kaymasına ve yumuşak zeminli bu bölgenin imara açılması halinde Malatya ve çevresinde beklenen büyük deprem sonucu can ve mal kaybının artmasına neden olacaktır.
3 - Güney tarafın dağlık arazi olması nedeniyle çevre yolunu oradan geçirmek zormuş gibi görünse de, kuzeyden geçecek çevre yolu için de bir yığın hafriyat ve zemin sağlamlaştırılması gerektiğinden maddi açıdan aradaki fark çok fazla olmayacaktır.
4 - Kuzeydeki düzlük bölge yeterince rüzgâr alan bir yer olmadığından geçecek olan karayolu vasıtalarının egzoz dumanı olduğu gibi şehrin üstüne çökecek ve insan sağlığı açısından da tehdit oluşturacaktır. Buna karşılık daha yüksek olan ve sürekli rüzgâr alan güney tarafında araçlardan çıkan egzoz gazı şehrin üzerinde kalmayacak ve kendiliğinden atmosfere yükselecektir.
5 - Olası bir deprem anında zemini sağlam olduğu için güney çevre yolunun zarar görme ihtimali kuzeye göre daha azdır. Bu da acil yardımların ulaşması bakımından hayati bir önem taşır.
Tabi ki mühendis arkadaşımız bu ve benzeri maddeleri kesintisiz anlatma imkânı bulamadı. Her cümlesinden sonra Melekbaba - Taştepe muhtarları araya girip sözünü kesiyorlardı. Hatta bir ara iş öyle çığırından çıktı ki; muhtarlardan biri ayağa fırlayıp:
"Beydağı tarafında arazisi olan kimlerden kaç lira rüşvet aldınız? Önce onu söyleyin. Biz sizleri kimlerin beslediğini ve neden böyle konuştuğunuzu biliyoruz. Sizin tek amacınız, Melekbaba - Taştepe tarafında oturan gariban ailelerin arazilerinin değer kazanmasına mani olmak." diye bağırdı.
Açıkçası ben olsam aynı olgunluğu sergiler miydim bilmiyorum ama mühendis bey, bu sözleri büyük bir olgunlukla karşılayıp sesini hiç yükseltmeden sakince cevap verdi:
"Sayın muhtarım, ben devlet memuruyum. Devletim bir süreliğine beni burada görevlendirdi, bakarsınız yarın tayinim çıkmış ve başka bir yere gitmişim. Yarın ben bu şehirden gittikten sonra 'Malatya'da deprem oldu ve tarım arazilerine inşa edilen şu kadar bina yıkıldı' şeklinde bir haber duyduğumda bunun hesabını; bırakın mahkemeyi, vicdanıma bile veremem. Üstelik Malatyalı da değilim. Ne güneydeki Beydağı eteklerinde ne de kuzeydeki Melekbaba - Taştepe tarafında arsaları olan tanıdıklarım veya akrabalarım var. Sorumluluğumun ve aldığım eğitimin gereği olarak öğrendiğim ve bildiğim doğruları dile getiriyorum."
Mühendis beyin söyledikleri çok ciddi şeylerdi ama gözlerini para hırsı bürüyen karşısındaki insanların bu ciddiyeti kavramasını bir yana bırakın, söylediklerini duymaları bile mümkün değildi. Çünkü mühendis bey sözlerini bitirir bitirmez anlamsızca bağırıp çağırmaya devam etmişlerdi.
O muhtarlar halen görevine devam ediyor mu bilmiyorum. Eğer devam ediyorlarsa, özellikle daha düne kadar tarım arazisi olan Fahri Kayahan Bulvarı ile Bostanbaşı'nın halini görüp ibret aldılar mı diye merak da etmiyorum. Çünkü şunu çok iyi biliyorum:
Konu maddiyat olunca, gözünün önünde binlerce insan ölse de âdemoğlu bu ölümlerden ders almaz ve ömrünün sonunda bir metrekarelik yere sığacak olan insanın gözünü, ancak toprak doyurur.
22.02.2023 - Malatya
Mustafa Erkenekli
Bir yol görseli olabilir