ABD Başkanı Joe Biden’ın soykırım ifadesini kullanmasını esefle kınıyoruz
Toplumlar arasında uzlaşma arayışlarını zorlaştırıyor ve çözüme katkıda bulunmuyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın Osmanlı İmparatorluğu’nda 1915 Ermeni tehciri ve sonrasındaki trajik olayların yıl dönümünde soykırım ifadesini kullanmasını esefle kınıyoruz. Tarihi olayların siyasi beyanatlarla değil, tarihçiler ve araştırmacılar tarafından değerlendirilmesinin ve daha da önemlisi toplumlar arasında diyalog yoluyla ele alınmasının doğru olduğunu düşünüyoruz.
Beyaz Saray tarafından yayınlanan açıklama; tarihsel hafızanın saydamlaşması, Dağlık Karabağ sorununda geçen yıl meydana gelen gelişmeler sonrasında Ermenistan ile Alican sınır kapısının açılmasını da içeren normalleşme potansiyeli, ABD ile birçok anlaşmazlığı barındıran ikili ilişkilerin geleceği ve transatlantik ittifakın ve bölgemizin istikrarı gibi konuların hiçbirine olumlu bir katkı sağlamayacak, ikili ve çok taraflı ilişkilerde yeni gerilimlere kapı aralayacaktır.
Tarihsel olayların dönemsel siyasal ve jeopolitik dinamiklerin gereklerine göre sürekli yeniden değerlendirmeye tabi tutulması ve farklı stratejik önceliklere göre araçsallaştırılması, öncelikle bu olaylardan etkilenen halkların tarihsel kimliğine ve konuya muhatap devletlerin uzun vadeli çıkarlarına saygılı bir tutum değildir. Bu tür siyasi açıklamalar, konunun nesnel, çok boyutlu ve sağ duyulu bir şekilde tartışılmasını sağlayacak bir zeminin yaratılmasını da güçleştiriyor. Ayrıca toplumlar arasında uzlaşma arayışlarını zorlaştırıyor ve çözüme katkıda bulunmuyor.
Beyaz Saray açıklamasının zamanlaması da gözden kaçmamalıdır. Aslında bu açıklama ve 2019 yılında Senato ve Temsilciler Meclisi tarafından büyük çoğunluklarla onaylanan karar tasarıları, bu konunun ne kadar siyasallaştırıldığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Türk Amerikan ilişkilerinin bozulması ve biriken sorunlar neticesinde, Kongre ve ABD Yönetimi’nin, son kırk yıldır izledikleri tutumu değiştirerek menfi açıklamalarda bulunmaları kaygı vericidir.
Bundan sonraki süreçte bölgedeki tüm toplumların barış, refah ve huzur içinde yaşaması için tüm tarafların katkıda bulunması, müttefik ve bölge ülkelerle ilişkilerin onarılması, sorunların diyalog ve diplomatik yumuşak gücün yeniden önceliklendirilmesi yoluyla çözümü, yapıcı bir gündemle ilişkilerin şekillendirilmesi ve sağduyunun öne çıkması büyük önem taşımaktadır.