Yıl 1961... Bir İtalyan sanatçı, ismini “sanatçının dışkısı” koyduğu.....

Acaba zevklerimiz giderek standartlaşıyor olabilir mi?

Yıl 1961... Bir İtalyan sanatçı, ismini “sanatçının dışkısı” koyduğu.....
Yıl 1961... Bir İtalyan sanatçı, ismini “sanatçının dışkısı” koyduğu, 30 gramlık 90 tane teneke kutu hazırlar. İçlerinde gerçekten ürün olup olmadığını bilemediğimiz kutulardan biri 127 bin euroya, bir diğeri 182 bin pounda, bir diğeri ise tam 275 bin euroya müzayedelerde alıcı bulur.

Çok ilginçtir ki, yukarıdaki çağdaş sanatçı Manzoni, bir yandan kültürel ticarileşmeyi eleştirirken, ironik bir şekilde kendisi bunun bir parçası hâline gelmiştir.

Saçma, absürt, amaca hizmet etmeyen örnekleri bir kenara bırakırsak, esasen çağdaş sanatın amacı, alışılmış kalıplar dışında düşünmeye, zihnimizin sınırlarını genişletmeye, hayata ve topluma ilişkin bakışımızı esnetebilmeye imkan tanımaktır.

Üstteki örnekten yola çıkarak sizlerle bugün üstünde düşünmek istediğim konular; düşüncenin ticarileşmesi, şöhretin seri üretimi, eleştirel düşüncenin zayıflaması şeklinde sıralanıyor.

*

LinkedIn’de 4 yıla yaklaşan içerik üretme serüvenimde bu okuduğunuz 364. yazım.

LinkedIn algoritmasının “Daha kısa yaz! Hafta içi yaz! Daha sık ve çok içerik paylaş! Derinliğe gerek yok, içeriğini vurucu mesajlarla süsle!" dayatmasına yenik düşmeden ve önemlisi tüm reklâm tekliflerini reddederek içerik üretimimi sürdürmeye gayret ediyorum.

Açık söyleyeyim; algoritmaların, beğenilerin yani dışsal onay mekanizmalarının neyi, nasıl üreteceğimiz konusunda belirleyici olduğu ve üreticiyi yoldan çıkartmak için her yolu denediği günümüzde özgün olanın ve derin olanın peşinden gitmek pek kolay değil.

Ve bu “zorlu” mücadelede aklımda şu soru var:

Acaba zevklerimiz giderek standartlaşıyor olabilir mi? Derinliği olmayan kolay tüketilebilir içeriklerle giderek aynılaşıyor olabilir miyiz?

*

Alman düşünür Theodor W. Adorno “kültür endüstrisi” kavramını ilk kez ortaya atan kişidir ve sanat, müzik, sinema gibi kültürel ürünlerin bireylerin özgür düşünce ve yaratıcılıklarını teşvik etmek yerine onları pasif tüketicilere dönüştürdüğünden bahseder.

Fakat işin ilginci ne biliyor musunuz?

Bu düşünceleri bundan tam 80 yıl önce; 1944'te geliştirir.
Yani Adorno, “sonsuz playlist” kavramının yaratıcısı olan Spotify'ı dinlemiyorken veya sadece belli formüllerle ilerleyen Netflix’te “binge-watching” yapmıyorken ya da yaşamını tüketilecek içeriklere dönüştüren Instagram influencer dünyasından habersizken bu düşünceleri kaleme almıştır.

Medya araçlarının insanları gerçeklikten uzaklaştırdığına, kişinin düşünmeden tüketmesine ve sisteme itaat etmesine neden olduğunu söyler. Bireylerin eleştirel düşünme yetileri de böyle böyle köreltir.

*

Ve bir son soru olarak…

Andy Warhol şöhretin seri üretimini taa 1968'te öngörerek “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacak” demişti ama… Bugün hepimizin sahnede, hepimiz ünlü olduğu bir çağda, eleştirel düşünceyi ve özgünlüğü kaybetmeyerek başarılabilir mi bu?

“İç çekerek anlatacağım bunu

Bir yerde bundan yıllar yıllar sonra

Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben

Daha az kullanılanı seçtim

Ve bu oldu bütün farkı yaratan.”

… diyebilmek hâlâ mümkün müdür?

Damla Ömür Tantekin

Founder of D Strategy | Advisor&Writer | Speaker |
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok