Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Haziran 19, 2020 0
Sıcakları bu önerilerle daha rahat atlatın!
Editor Şubat 1, 2021 0
2020’de kadınlar daha çok konut aradı, İstanbul ise birinci sırada yer aldı
Editor Aralık 30, 2019 0
Hükümet Libya’ya asker sevk etmek için tezkereyi TBMM’ye sundu ve öncesinde CHP...
Editor Şubat 12, 2021 0
PROGRAM 3-6 YAŞ ARASI ÇOCUK SAHİBİ EBEVEYNLERİ HEDEFLİYOR
Editor Mart 17, 2021 0
Ege Depremi’nde binaların yıkılması ve o kadar can ve mal kaybı normal değil
Editor Aralık 29, 2019 0
Avrupa Birliği, Türkiye’den ihraç edilen bazı ürünlerde tarım zehirlerine yönelik...
Editor Mart 18, 2020 0
Şimdi ihtiyatla hareket etmek çok önemli.
İnsan canlısı hep ama hep uzun yaşamın peşinden koşmuştur. Ruhumuzun bir köşesinde, her daim sağlıklı ve genç kalmak var.. Ve tam da bu uğurda insanlar sonsuz uğraşlar vermişler.
İnsanın bir diğer özelliği "kolaycılık". Yaşlanmamanın ve uzun yaşamın her zaman bir ya da bir kaç bileşenle sağlanabileceğini düşünmüş.. Kimi zaman telomerazı hedef almış, kimi zaman vücudun kendi antioksidan mekanizmalarını.. Öyle farklı uygulamalara adım atmış ki, bir yazı değil, bin yazı yazsam açıklayamam hepsini :)
Mesela yaşlanma araştırmalarında neyi keşfettim biliyor musunuz? Hep mesela derler ya (eski ben dahil), insanlar eskiden işte 35-40'lı yaşlara kadar yaşıyorlardı, yaşam süresini modern tıp, tarım vs. uzattı diye.. Bu cümle doğru ama toplumun "ortalama yaşı" için geçerli. Örneğin, Türkiye'de 1950'de ortalama yaşam süresi 46.. Ama bu demek değil herkes 46'yı geçemiyor diye.. O dönemlerde de 95'lerine kadar yaşayan insanlar vardı, şimdi de var. İnsanlık tarihi boyunca da hep ama hep vardı.
İnsan canlısının bu konuda başarısız olduğu çok önemli bir noktayı söyleyeyim mi? İnsanlık tüm ama tüm bu teknolojik gelişmelere, her türlü biyoaktif araştırmalarına rağmen "kendi yaşam süresini" uzatamadı. Size çok basit bir istatistik vermek istiyorum.. 95'lerini geçen insan sayısı Dünya'da sadece 2 milyon.. Hele ki 100 yaşını geçen sayısına baktığınızda bu oran 500.000.. Peki bu yıllara bir 10 yıl daha eklemeyi deneyelim mi? Ekleyince ne çıkıyor karşımıza biliyor musunuz? Dünya'da 110 yaşını geçen insan sayısı 3000.. Şu an 8 milyar insan arasında 110 yaşını geçen sayısı 3000. Şimdi soruyorum, biz "yaşlanmama" konusunda başarılı mıyız? Bu bir başarı mıdır? Cevap çok net değil mi? Biz yaşlanmama konusunda başarısızız.. Evet, belki ortalama yaşam sürelerimizi uzatabiliyoruz toplumların, ama "yaşam süremizi" uzatamıyoruz henüz.
Ne enterasan değil mi? Bu yazıyı neden yazıyorum biliyor musunuz? Gençlerimiz hep umutsuzluk içerisinde.. İşte Dünya'da keşfedilmemiş bir şey kalmadı, biz ne yapacağız vs. vs. diye. Hiç de öyle değil. Buyrun size net bir konu. Hep şunu derim, belki bugüne kadar "düşünce olarak" milyarlarca, trilyonlarca fikir ortaya atılmıştır, yazılmıştır, çizilmiştir ama bunların uygulamaları henüz yapılmamış günümüzde. Yani insan canlısı düşünce ürettiği kadar, aksiyon-eylem-ürün üretememiş. Zaten üretemediği için de işte market raflarına gittiğimizde bir avuç ürün görüyoruz, bu en basit örnek. İnsan canlısının zayıf kası düşüncelerini üretime geçirebilme kapasitesi. Çünkü orada birliktelikler kurması gerekiyor, o "birliktelikleri sürdürülebilir" kılması gerekiyor gibi gibi..
Yaşlanma konusu gelecekte de tek bir bileşeni almakla çözülemeyecek. Çünkü davranış kalıplarımızdan, tüketim ve yaşam alışkanlıklarımıza kadar her ama her şey "yaşlanmamızda" etken..