Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 18, 2020 0
Editor Temmuz 1, 2020 0
Editor Temmuz 4, 2020 0
Editor Haziran 15, 2020 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 31, 2024 0
Editor Mart 26, 2024 0
Editor Şubat 15, 2021 0
Bir keçi çobanı, bir akademisyen, bir CEO, bir sanatçı ve bir gazetecinin ortak...
Editor Ağustos 25, 2020 0
Öztunç: Çöken menfezle ilgili 1 yıl önce yapılan uyarı dikkate alınmadı
Editor Haziran 26, 2021 0
Toksinlerden arınmamıza yardımcı
Editor Ekim 16, 2021 0
Cep telefıonu göz hizasına kaldırılmalı
Editor Eylül 2, 2021 0
Son zamanlarda enerji maliyetlerinin artması ile enerji tasarrufuna yönelik birçok...
Editor Kasım 28, 2021 0
Tarımsal Üretimlerimizi İklim Değişikliğine Entegre Etmeliyiz
Editor Temmuz 28, 2021 0
Hakikat der ki; "Ne sen varsın, ne de ben var olan yalnızca HAKTIR.
Editor Şubat 5, 2020 0
Strateji belirlemede dikkat edilmesi gereken 6 kritik adım açıkladı.
Editor Haziran 27, 2020 0
Antalya’da Turizm Sağlık Sertifikalı 10 Oteli Seçtik
Türkiye'nin bilimsel araştırma yapma kısıtı, cihaz kıtlığı değil, hatta cihaz bolluğundan bahsedebiliriz. Bilimsel arenada çok ön planda olmamamızın temel nedenlerinden bazılarından bahsetmek istiyorum. Birincisi, bir çalışma yapacaksak bilimsel anlamda (en azından kendi alanımda), bir araştırma için gereken neredeyse tüm sarf malzemeler, kimyasallar, solüsyonlar, onlar bunlar hepsi ithal.. Onların Türkiye'ye gelmesi en az 6-8 hafta.. Biz ülke olarak eğer burada gerçekten ciddi bir bilimsel araştırma gücü olacaksak, tüm bu sarfları, kimyasalları vs. butik ölçeklerde de olsa büyük bir kısmını bana kalırsa kendimiz üretmeliyiz. Çünkü şu an tüm bilimsel araştırmalarımız yurtdışından gelecek kimyasalların kontrolünde. Yurtdışı vermiyorum derse mesela tamamen durabilecek ve bir daha yapılamayacak bilimsel çalışmalar var. Testler var vs. Bu konuda dışa bağımlılığımızı mutlaka ama mutlaka minimuma indirmeliyiz. Elimizde hali hazırda bulunan cihaz gücünü, mutlaka bu bağımsızlıkla en iyi şekilde kullanabiliriz.
Bir diğer ve gerçekten de üzerinde durmak istediğim bir konuda, bizim "aktivite ölçüm laboratuvarlarımız" çok sınırlı sayıda. Yani diyelim ki bir girişimci, okuduğu makalelerden ve geleneksel bilgilerden bir yaşlanma karşıtı ya da enerji veren bir ürün geliştirdi. Bu ürünün tam olarak bu etkilere sahip olabileceğini bizlere ölçebilecek laboratuvar sayısı ya hiç yok, ya da 1-2.. O da bulana.. Yani biz ülke olarak geliştirilen ürünlerin etkilerine güvenilir bir şekilde bakamıyoruz. Bu bizim için çok büyük bir kayıp. Biyoyararlanım bakmamız gerekiyor. Asetilkolinesteraz inhibisyonu bakmamız gerekiyor. Mitokondriyal aktivite bakmamız gerekiyor. Beyin aktivitesi bakmamız gerekiyor. ATPase aktivitesi bakmamız gerekiyor. Melanin inhibisyonuna bakmamız gerekiyor. Bunun gibi size binlerce ama binlerce deneysel prosedür yazabilirim. Neden? Çünkü bu konuda kendi laboratuvar donanımlarımızı ve mentalitemizi geliştiriyoruz :) Ama bunu ülkemizin her yerinde uyguluyor olmamız lazım. Biyolojik etken madde bakmada bile gerçekten doğru sonuçlar alamıyoruz. Çörekotunda bulunan 300'ün üzerinde etken madde içerisinden timokinon analizinde bile, bir laboratuvarımızın bulduğu değer 8'se mesela diğer laboratuvarımız bunu 0,02 bulabiliyor.
Ve tüm bu konuların ana kaynağı, kök neden ne biliyor musunuz? Yetişmiş insan kaynağımızın doğru alanlarda kullanılmaması. Bilimsel analiz demek, bilimsel görüş demek aslında. Eğer bir araştırmacı, bir analiz yapıyorsa, o analizin metodu, o analizi yapış şekli, tartımından, analiz için kullandığı dozlara kadar her şeyi kendi kontrol ediyor. Ve bu deneyimler, görerek, bir bilen büyüğünden öğrenilerek gelişiyor.
1800'lü yıllarda tıp doktorlarının ameliyat tasvirlerine bir bakın.. Belki onlarca insan, bir doktorun ne yaptığını izliyor.. Örnek alıyor. Tam da bunun ülkemizde de gelişmesi gerekiyor. Burada da akademiye inanılmaz bir görev, sorumluluk düşüyor. Akademinin tüm laboratuvarlarını, belli bir program dahilinde tüm ama tüm herkese açmak gerekiyor. Öncelikle üniversite 1-2-3'üncü sınıflara, sonrasında liselere, sonrasında ilköğretime kadar bu gitmeli.. Toplum bilimin ne olduğunu, nasıl yapıldığını görmeli. Üniversite laboratuvarları sadece akademinin kullandığı bir kaynak olmamalı. Çünkü hep derim, üniversitelerde bulunan tüm yapılar bizim, hepimizin. Devletin imkanları ile (bizden alınan vergilerle) alınmış cihazlar.. Mentalite problemlerimizi aştığımızda, emin olun gerisi kendiliğinden gelecek. Bir bilimsel deneyi yaparken, sizi izleyen 10 kişiden 1'inin ruhunda bir kıvılcım çakıcak ve sonrasında o kor olup, belki ülke geleceğini değiştirebilecek.. Bu konuda herkese ama herkese ilham olmalı, geleceği gösterecek yolda ışığımızı yaymalıyız. Bunun başka yolu yok.