Sürgün ve hapisle geçen bir ömür: Aydın Engin

Gazeteci Aydın Engin 81 yaşında hayatını kaybetti.

Sürgün ve hapisle geçen bir ömür: Aydın Engin

Gazeteci Aydın Engin 81 yaşında hayatını kaybetti. 60’lı yılların sonunda gazeteciliğe başlayan Engin, mücadele, sürgün ve hapisle geçen ömrüne sayısız köşe yazısı ve makale sığdırdı.

Tiyatrocu, yazar, taksi şoförü, gazeteci… Hayat onu, bir şapkayı çıkarıp diğerini takarken yaşadıkları ve yaşatılanlar nedeniyle 1960 sonrası Türkiye siyasi tarihinin en yakın tanıklarından yaptı. Gazeteci Aydın Engin’in ders niyetine okutulabilecek bugün sonlanan yaşamı, 1941 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde dünyaya gözlerini açmasıyla başladı. 

Haylaz ama çalışkan bir öğrenciydi. Ailesi mühendislik okumasını istiyordu fakat onun gönlü hukuktaydı. Teknik üniversiteyi de kazanmasına rağmen bunu ailesine hiç söylemeden İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında amatör tiyatroya başladı. Fakülteye devam ederken tiyatroyu profesyonel olarak sürdürme kararı aldı ve eğitimini yarıda bıraktı.

Gülriz Sururi-Engin Cezzar topluluğuna dramaturg olarak girdi. Küçük rollerde de yer alıyordu. 1967 yılında Tuncel Kurtiz, Mustafa Alabora, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve Müjdat Gezen ile beraber "Halk Oyuncuları" tiyatrosunu kurdu. Kaleme aldığı, Süleyman Demirel’i konu alan "Devr-i Süleyman" oyunu, iki sene kapalı gişe oynadı. Tuncel Kurtiz’in askere gittiği 1969 yılında Aydın Engin de bu kez tiyatroyu bıraktı ve gazeteciliğe yöneldi. Askerden izinli gelen Kurtiz’in, "Tiyatroyu bıraktın, profesyonel devrimci mi oldun" sorusuna, "Hayır, sendika yayınları çıkaran gazeteci oldum" dese de, aslında "daha devrimci bir iş yapma" arzusuyla tiyatroya veda etmişti. İşçilerin arasında çalışmak istediğine karar vererek, hukuku bir günde bırakmaya karar verdiği gibi, tiyatroyu da aynı hızla terk etti ve sendikalarda çalışmaya başladı. 

"Hapiste mi yaşayacaksın, evde mi?"

Hayatını yazıyla kazanıyordu ve bundan memnundu da. Tiyatro ile başlayan sanat serüvenini, sinemacı Yılmaz Güney’e "gölge yazarlık" yaparak, yani senarist olarak sürdü. Ancak bir süre sonra esas meşgalesi, gazetecilik oldu. 12 Mart 1971 Muhtırası döneminde tutuklandı, cezaevinden çıktıktan sonra "Yeni Ortam" gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1974 yılında Yusuf Bahadınlı ve önce iş arkadaşı, sonra yoldaşı ve nihayet eşi olacağı Oya Baydar’la "İlke" dergisini kurdu. Baydar’la, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin (TSİP) kurucuları arasında yer aldı. 

1976 yılı geldiğinde "Politika" gazetesinin genel yayın yönetmeniydi. Burada "Tırmık" ismini verdiği köşesinde yazılar yazmaya başladı. Yazdığı yazılar nedeniyle hakkında dava üstüne dava açıldı. 1977 yılında Oya Baydar ile evlendi. O sırada "Politika" gazetesinde beraber çalışan sevgililer, evlendikleri gün nikah dairesinden dönüşte gazeteye dönüp çalışmaya devam ettiler. İki sene sonra "Ekim" adını verdikleri bir oğulları oldu. 1980 darbesine giden süreçte kısa süreli hapislikler yaşadı. Öyle ki Oya Baydar bir gün şakayla karışık, "Hapiste mi yaşayacaksın evde mi, karar ver artık" demişti. 12 Eylül darbesinden önce girdiği cezaevinden bürokratik bir boşluk nedeniyle yanlışlıkla tahliye edildi. Cezaevi müdürü, Engin’in şaşkınlıkla karşıladığı haberi, "Gazeteci bey, sen çıkıyorsun" sözleriyle verdi. Cezaevi kapısından dışarı adım atana kadar şaka olduğunu düşündü. Havaalanına gitti, ilk uçak Almanya’nın Düsseldorf şehrineydi. Çıktıktan iki saat sonra cezaevine yazı ulaşmıştı: "Aydın Engin’i sakın bırakmayın." Ve fakat, artık çok geçti. Aydın Engin uçağın durdurulacağına neredeyse emindi ama korktuğu olmadı ve böylece 12 yıl sürecek sürgün hayatı o gün başladı.

Oya Baydar

Oya Baydar

"Sürgün değil, kaçtık biz"

1980-1992 yıllarını Almanya’da geçirdi. Eşi Oya Baydar ile yaptıkları iltica başvurusu kabul oldu ve siyasi mülteci statüsü kazandılar. Ülkeden ayrı düşmesine hiçbir zaman "sürgün" demedi. "Kimse sürmedi, biz kaçtık. Bu nedenle siyasi göçmenlik demeyi tercih ediyorum" diyordu. Almanya vatandaşlığı da edindiler ama akılları halen memlekete dönmekteydi. Engin-Baydar çifti için kesinleşmiş hapis cezaları olması nedeniyle en azından bir süre dönüş imkansızdı. Ancak yine de her an Türkiye’ye gidecek gibi yaşadılar. Aydın Engin, Almanya’daki hayatlarını "eğreti yaşam" olarak adlandırıyordu. Ama bir süre sonra eğreti hayattan yerleşik hayata geçiş yaptılar. Eve önce bitki, sonra kedi alındı. Bitkili ve kedili bir yaşam, Engin’in deyişiyle, eğreti yaşama itiraz gibiydi. 

Frankfurt’ta çevirmenlikten taksi şoförlüğüne, aşçılıktan fork lift sürücülüğüne kadar çeşitli işlerde çalışarak geçimini sağladı. Seneler böyle geçti ve bir gün hiç ihtimal vermedikleri memleket dönüş hayalleri için yeşil ışık yandı. Turgut Özal döneminde çıkan kısmi afla dönüş umudu yeşerdi. Avukat Turgut Kazan, Türkiye’ye dönüşlerinde ne kadar hapis yatacaklarını hesapladı. Üç aydan az bir süre çıkınca karar verildi: "Türkiye’ye gidiyoruz."

2016 yılında gözaltına alındı

1991 yılının mayıs ayında Türkiye’ye dönüş yaptı. Cumhuriyet, Birgün, Agos gazeteleri ile T24 haber sitesinde yazılar yazdı. Ömrü cezaevi, sürgün ve yargılamalarla geçen Aydın Engin, 2000’li yıllarda da benzer bir muameleyle karşılaştı. 2016 yılının Ekim ayında Cumhuriyet gazetesine yapılan operasyon kapsamında evi basıldı. Polislerin 75 yaşındaki gazeteciyi çekiştirerek gözaltına aldığı görüntüler, kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Bir muhabirin, "Niçin gözaltına alındınız" sorusuna verdiği yanıt, sadece kendi talihini değil, memleketin makus talihini de özetlediği için yeterince anlamlıydı: "Cumhuriyet’te çalıştığım için."

"Politika" gazetesinde başladığı "Tırmık" adlı köşesini yıllarca yazmayı sürdürdü. 79. yaşını sürdüğü 2020 yılında, sürekli basın kartı Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı tarafından yenilenmediği için idare mahkemesine dava açmaya karar verdi. Mücadeleyle ördüğü hayatıyla sadece yazın tarihine değil, Türkiye tarihine de geçen gazetecilerden oldu. 

Burcu Karakaş

© Deutsche Welle Türkçe