O SADECE BÜYÜK BİR ASKER DEĞİLDİ…

“Cumhuriyet’i korumak için, gerekirse herkesden, her makamdan hesap sormak için” der.

O SADECE BÜYÜK BİR ASKER DEĞİLDİ…
Ege Vapuru ile Mersin’den dönerken Fethiye’de mola verirler. Kasabada halk şenlik yaparken, gemilerden de havai fişekler atılmaktadır. Kendisine eşlik eden Zafer Torpidosu’nda bulunan Atatürk, donanmanın şenliklerini seyrederken, kumandanlardan biri, Zafer Torpidosu kumandanına bir torpil atmasını söyler.
Torpido Kumandanı “hay hay efendim” der, “yalnız bir torpilin değeri elli bir liradır”.
Bunun üzerine Atatürk “vazgeçin torpil atmaktan, bu millet o kadar zengin değildir” dedikten sonra torpido kumandanına döner ve “sizi tebrik ederim” der.
Ne halk ne de devlet için çalışanlar ondan korkmazlar çünkü. Onun istediği gibi hep doğruları söylerler. Korku yerine derin bir sevgi ve saygı vardır.
Atatürk sadece savaş alanında büyük zaferler kazanan bir şahsiyet olsaydı yalnızca “büyük bir asker” olarak anılırdı. Oysa Atatürk sadece “büyük bir asker” olmanın çok ötesinde bir dehaydı. Savaştan yeni çıkmış yokluk, kan ve göz yaşı içinde bir ülke vardı. Yol, su, elektirik yoktu. Okul, hastane yoktu. Ziraat bitmişti. Üretim, sanayi, altyapı yoktu. Banka yoktu, para yoktu, pamuk, sargı bezi yoktu!
Okuma oranı yüzde 3’dü. Okumuş nesilin çoğu şehid olmuş, geriye çoğunluk olarak kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kalmıştı. Doktor, hemşire, mühendis, öğretmen yoktu.
Bütün bu yokluklar içinde konservatuar açan bir deha sadece “çok iyi bir asker” olmanın çok ötesindeydi. Bu yokluk içindeki ülke de Gayri Safi Milli Hasıla 7 yıl içinde neredeyse tam 500 misli büyümüştür. 1932 yılında genç Cumhuriyet kendi otomotiv ve uçak sanayisini kuran, dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri konumuna ulaşmıştır.
Her alanda ya devrim, ya da devrim niteliğinde yenilikler vardır. Küçüğünden büyüğüne, kadınından erkeğine herkes bağımsız, onurlu bir gelecek için çalışmaktadır. Ümmet’den millete uzanan yolda en önemli gelişmelerden biri de adalet sisteminde yapılanmadır. Hukuk devrimi sürecinde yeni yasalar çıkarılırken bu çalışmanın başında dönemin Adalet Bakanı, Atatürk’ün en çok güvendiği isimlerden biri olan Mahmut Esat Bozkurt vardır. Cumhuriyet’in ilanından sonra Mustafa Kemal’in emriyle hukuk reformunun temellerini atan Profesör Mahmut Esat Bozkurt, “Cumhuriyet Savcısı” kavramının yaratıcısıdır. Bu konu o kadar çok ses getirmiştir ki, eninde sonunda şikayet olarak Atatürk’ün kulağına kadar gitmiştir.
Atatürk izahat ister. Neden “Cumhuriyet Savcısı” Bozkurt?
“Cumhuriyet’i korumak için, gerekirse herkesden, her makamdan hesap sormak için” der. “Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilirler. Hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet, devlet ve ikisini de kucaklayan cumhuriyet adına hesap soracak olan savcılardır. Onun içindir ki sadece savcılar için -cumhuriyet savcısı- denilmelidir.”
Atatürk gülümser ve “devam et Bozkurt” der.
Savcılara “cumhuriyet savcısı” unvanının verilmesi ve bu unvanın içinin de “yetkiyle” doldurulması işte böyle başlamış, Cumhuriyet’in temelleri böyle atılmıştır.
NİL AREN K.
#üretim #gelecek
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok