GÖNÜL İNSANI YUNUS EMRE

Yunus'un Türkçesi, fikirleri gibi müstesna bir yere sahipti....

GÖNÜL İNSANI YUNUS EMRE

Yunus Emre 1240 yılında Eskişehir yakınlarında Sarıköy'de doğmuştu.
Tasavvuf eğitimi için Hacı Bektaş-i Veli'ye gitmiş onun yönlendirmesi ile Tapduk Emre'nin öğrencisi olmuştu. Kırk yıl boyunca Taptuk Emre'nin ilmine mazhar olan bu derviş, bu aşık, bu bilge sayesinde güzel Türkçemiz bir mâna dili haline gelmişti.

Neden mi?

Yunus yaşadığı dönemde bilindiği üzere din ve bilimde Arapça, edebiyatta ise Farsça dili hakimdi.
O ve ondan sonra gelenler radikal bir değişimle Türkçeyi anlamlandırmaya ve yazmaya dönüş yaparak aslında bir inkılâp gerçekleştirmişlerdi.

Gönül insanı Yunus sade, şefkatli dili ve düşünce sistemi ile çevresinden, doğadan, değerlerden sıklıkla bahsetmekle beraber esasen merkezde hep insanın özünü ve insan sevgisini, idealize ettiği "insan-ı kamil" üzerinden aktaran bir düşünürdü.

Yunus'un Türkçesi, fikirleri gibi müstesna bir yere sahipti ve bana kalırsa dilimizin estetiği ve dünya görüşü onun sayesinde bulunduğu yüzyıldan çok öteye taşınmıştı. Yunus'un dehası belki de Türkçemizi bir sanatçı duyarlılığı ile kullanmasında saklıydı.

Dün akşam sevgili dostum Zeynep Dikicioğlu 'nun zarif daveti ile şan hocası olan Erdem Serhan Şide'nin "Türkülerde Bilgelik Var" konserini izledim.
Seçilen Türkülerin biçimi, dili, anlamı ve kompozisyonu bana bütünleşmeyi, hoş görmeyi, sevmeyi şefkatle öğretmeye çalışan Yunus'u hatırlattı ve kendi evrensel değerlerimize, özümüze sıkı sıkıya bağlanmak, oradan harekete geçmek dururken, "Uzaklardan ithal etme gayreti neden? diye düşündürdü.

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır.
**
Yunus Emre der ki;
Gerekse bin var hacca,
Hepisinden iyisi,
Bir gönüle girmektir