Gönlümden... "Türk'üm Özür Dilerim" İskender Öksüz Ağabey'in kitabı.

"Ben Türk Milliyetçisiyim ve bu kimliğimle daima Türkiye'nin lehine olanları bulup çıkarmak

Gönlümden... "Türk'üm Özür Dilerim" İskender Öksüz Ağabey'in kitabı.
Gönlümden...
"Türk'üm Özür Dilerim" İskender Öksüz Ağabey'in kitabı.
Üniversite haricindeki kitaplara ünvan yazılmazmış. O yüzden Prof. Dr. falan yazmıyor kitaplarda.
Mesleki kariyerini yazsam sayfa yetmez.
Üniversite yıllarımızda Ayhan Tuğcugil mahlasıyla yazdığı Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi kitabı baş tacımızdı.
Eşi rahmetli Emine Işınsu Öksüz Abla ile bir neslin üzerinde hakkı olan güzel insanlardan İskender Ağabey.
Kitabın girişindeki ifadesi şöyle; "Ben Türk Milliyetçisiyim ve bu kimliğimle daima Türkiye'nin lehine olanları bulup çıkarmak, aleyhinde olanları da teşhir etmek gayretinde oldum. İsterseniz cümledeki Türkiye yerine Türklük de diyebilirsiniz ama birincinin yararına olan ikincinin de yararınadır ve bunun tersi de doğrudur."
Konu başlıkları;
Millet, Türküm özür dilerim, Fikir savaşları, Tek yol, Kültür. Bunları da alt başlıklarda yazmış İskender Ağabey. Bütün yazdıklarını da temellendirmiş çeşitli alıntılarla. Türkiye ve dünyanın 21. yüzyılın başındaki manzarasını çizmeye çalışmış.
Kitabı anlatmaya çalışsam her sayfayı koymak gerek. Ama bazı bölümleri yazmaya çalışayım;
-'Kapısal tokmak', penceresel cam' desem yadırgarsınız. Fakat 'anayasal düzen', 'kamusal alan' dediğim zaman yadırgıyor musunuz? Niçin 'anayasa düzeni', 'kamu alanı' değil?... Yabancı dillerin boyunduruğu işte böyle gelir.
Anlamları dışında kullanılan kelimelere örnek vermiş İskender Ağabey;
-Bir yapı şirketi, sitesinin 'en konsept site' olduğunu reklâm ediyordu. Tercüme edelim, 'Türkiye'nin en kavram sitesi'. Efendim?
-'Memorial', hatıra veya, abide, anıt demektir. Tek başına kullanılırsa, meselâ, 'memorial simitçisi', tercümesi 'hatıra simitçisi' veya 'anıt simitçisi' olur ki kimin hatırası, ne anıtı diye sormaya mecbur oluruz.
- 'Plaza' meydan demektir. Eğer plaza adını verdiğiniz bir binanın yaratmak istediğiniz havayı hak eden bir meydanı yoksa plaza demeyiniz. Varsa, o zaman da 'meydan' deyin, insanlar 'plaza' lâfını görüp sizi ikinci sınıf ve özenti sanmasın.
- Sokak ve semt adları Türkçede 'Kadı Köyü', 'Gül Sokağı', 'Atatürk Caddesi' şeklinde isim tamlamaları ile yapılır...'Kadı Köy', 'Gül Sokak', 'Atatürk Cadde' yanlıştır. Şimdi sadece sonuncusu kulağımızı tırmalıyor, diğerlerine alıştık.
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercılasın Ağabey üniversite birinci sınıf talebelerine beş kelimelik test uyguluyormuş. Şu beş kelimeyi sorup bilip bilmediklerini öğrenmek istiyormuş. 'mürşit', 'pars', 'değirmi', 'iptidai', 'bön' veya 'alık'.
İskender Ağabey de 250 mühendislik talebesine sormuş bu kelimeleri, sıfır çekmiş talebeler. iki kişi parsın bir hayvan olduğunu bilmiş. Bir talebe de mürşiti mürit ile karıştırmış ama tamamı 'En hakiki mürşit ilimdir'i biliyormuş.
Ben de kendime sordum da cevabını yazmayayım.
Mümtaz Turhan Hoca'nın Garplılaşmanın Neresindeyiz kitabındaki görüşlerinin özeti 'Okuma yazma bilmeyen cahillere okuma yazma öğretirseniz, okuma yazma bilen cahiller elde edersiniz.' imiş.
'Eğitim şart' başlığından aldım aşağıdakileri de.
Temel değerler yok olunca;
-Milliyet etnisite seviyesine alçalıyor.
-Din, kupkuru ilmihale doğru dejenere oluyor.
-Ahlak, belden yukarıya çıkamıyor.
Nobel Barış ödülleri güzellik yarışmalarına benzermiş. Yarışmacılara idealleri ve hayattaki arzuları sorulur. Onlar da 'dünya barışı' diye cevap verirlermiş. Ama herkes bilirmiş ki bel, göğüs, kalça ölçüleri daha önemliymiş.
Nobelde de Türkler 1,5 milyon Ermeni öldürdü veya Saddam'ın kitle imha silahları vardı, güzel cevaplarmış.
Bir de dipnot düşmüş İskender Öksüz Ağabey;
"İlber ortaylı güzel örnek vermiş: Orhan Pamuk mealen 'namaz saatinde caminin balkonundan ezan okuyan imam' yazmış. Ortaylı da namazın saati değil vakti olur; caminin balkonu değil minaresi, minarenin de şerefesi olur; ezanı okuyana da imam değil müezzin denir diye düzeltmiş. Bana nedense 'Hazreti Musa tam kızını kurban edecekken yerden bir keçi fışkırmış' diye kurbanı anlatan adam fıkrasını hatırlattı. Musa değil, İbrahim; kızını değil oğlunu; yerden değil gökten; keçi değil koyun. Ama Pamuk'un ki daha güzel.
Şunu da yazayım kitaptan; Ondokuzuncu yüzyılın son çeyreği ile yirminci yüzyılın ilk çeyreği arasında Balkanlarda, Kafkaslarda 6 milyona yakın-yazı ile yazayım- altı milyona yakın Türk öldürüldü.
İskender Öksüz Ağabey'in kitapları defalarca okunmalı efendim.