BİR CUMARTESİ GEZİSİ...

Türkiye'yi bekleyen 2 büyük tehlikeden bahsetmek istiyorum.

BİR CUMARTESİ GEZİSİ...
Sakin bir Cumartesi geçirmek ve değişiklik olsun diye bugün annemle, çok uzun zamandır gitmediğimiz Büyükada'ya bir yolculuk yapalım dedik. Her şey başlangıçta gayet normal bir şekilde başladı. Otobüs durağına gittik, otobüsü beklerken, annemle bir fotoğraf çekineyim dedim, küçük bir özçekimdi aslında.. Özçekimden saniyeler sonra, aslında neredeyse bomboş olan kavşakta yaşlı bir çiftin sürdüğü bir araba ve tatile gitmeye hazırlanan genç birisinin sürdüğü diğer arabaya hızla geçerken, tam olarak yan arkadan çarptı ve sürdüğü araç bizi es geçerek, kaldırımı yanlayarak ters döndü.. Yaşlı çiftten de direksiyonun yan koltuğunda bulunan ve emniyet kemeri bağlı olmayan kadın, kafasını hızlıca ön cama gözümüzün önünde çarpması ve sonrasında hava yastıklarının açılması ile kaza anı bitti.. Sonrasında annem, kadını çıkmak istediği arabadan çıkardı.. Sonrasını tahmin edebilirsiniz. Kalabalık, ambulanslar...

Yaşamın değerini bir kez daha hatırladığımız bir andan sonra, gemi ile adalara geçme kararlılığımızdan vazgeçmedik. Oturduğumuz yerde rüzgar hızı 18'lerde, gayet ılıman bir hava vardı. Sonrasında Bostancı'dan vapura bindik.. Ve tam o saatlerde bir çok seferin "ani rüzgar" nedeniyle iptal edildiğini, vapurda insanların dua etmeye başlayacağı kadar çok yoğun sallantıdan sonra okudum. Gerçekten benim için eşsiz bir deneyimdi diyebilirim. Zar zor kendimizi Büyükada'ya attık. Sonrasında biraz yürüyüş. Dönüş seferleri ise yine tam bir rastgelelik içindeydi. Binmek için hedeflediğimiz vapur hattı, son anda seferini iptal etti. Diğer vapur hattına koştuk ve o da rotasından çok farklı bir şekilde tüm adalara uğrayıp, hınca hınç vapuru doldurduktan sonra tekrardan bindiğimiz yere vardı.

Biliyorum, bunlar benim yaşadığım özel şeyler.. Ama size gelecek adına Türkiye'yi bekleyen 2 büyük tehlikeden bahsetmek istiyorum. Birincisi nüfusun sağlıksız bir şekilde "yaşlanması".. İkincisi de "iklim krizinin hepimizin günlük ölüm riskini çokça arttırdığı" gerçeği..

Yaşlanma konusu benim yıllardır mekanizmaları üzerinde çalıştığım, kendi üzerimde belki binlerce şeyi bizzat "denediğim" bir konu. Yaşlanmak elbette kötü bir şey değil, zaten bir yaşam gerçeği.. Ama "sağlıksız yaşlanma" kaderimizde olmaması gereken bir şey. Kognitif fonksiyonların çöktüğü, fiziksel gücün bittiği, algının-muhakemenin alabildiğine rasyoneliteden çıktığı bir yaşlanması bizler, toplum olarak hak etmiyoruz! Aslında hepimizin vermesi gereken ana savaş, tam olarak bu.. Sağlıklı yaşlanabilme savaşı.. Daha zinde bir beden, daha zinde bir zihinle.. Bunun için de yapmamız gerekenler çok net.. Antioksidan zengini, bol çeşitli, bol bitkisel proteinli beslenme, yerinde egzersiz ve güçlü sosyal yaşam..

İkinci olarak ani değişen hava olayları yaşamlarımızı alabildiğine tehdit eder hale geldi. Sıcaklık dalgalarının yarattığı fırtına, sel, aşırı yağış ya da kuraklık tehlikesi, artık yaşamlarımızı daha zor bir hale getirdi. Salgın hastalıklar da bunlara hızla ekleniyor ve farklı bir geleceğe doğru yol alıyoruz.

Can KAYACILAR

Endüstriyel Bilim İnsanı

Resim önizleme