Bilimin, bilginin, detaylı düşüncenin çok kötü tarafları da var.

Organik ürün fetişi değildim ama yavaş yavaş o tarafa doğru gidiyorum.

Bilimin, bilginin, detaylı düşüncenin çok kötü tarafları da var.
Bilimin, bilginin, detaylı düşüncenin çok kötü tarafları da var.. Mesela benimle böyle bir süre konuşan insanlar, çevrelerinde yiyecek-içecek çok bir şey bulamıyorlar :) Çünkü meyvelerin çoğunda inanılmaz pestisit var ve elma-portakal-nar gibi ürünleri ben tüketemiyorum. Baş ağrısı yapıyor. Belki psikolojik, belki değil. Ama mandalina mesela.. Yemiyorum. Klasik, hep aynı boyutta olan tüm meyvelerden korkuyorum örneğin.. Süt ve süt ürünleri tüketmiyorum. Yumurta da bunlara dahil. Çünkü onlara karşı alerjilerim var..

Organik ürün fetişi değildim ama yavaş yavaş o tarafa doğru gidiyorum. Bir de temel sebze-meyve-etlerden elde ettiğimiz "ikinci basamak gıdalar" konusu var. Bunlarda da organik ve katkısızlık vurgusu aklımda net bir şekilde beliriyor. İstanbul'dan bir kaç zaman önce taşındığım için buradaki köylerden doğal ürünler bulabiliyorum. O konuda biraz rahatladım sayabilirim kendimi. İstanbul'da organik ürün demek hem çok pahalı, hem de taze değil.. Nedense organik ürünlerde büyük şehirlerde bir tazelikten uzaklaşma söz konusu..

Bir insan bunun antioksidan kapasitesi ne acaba şeklinde bir soru ile yemek yer, gıda seçer mi? Ben seçiyorum mesela :) En az 15 yıldır antioksidanlarla çalışıyorum ve antioksidanların ne olduğunu, tadını, etkisini çok iyi biliyorum. O nedenle içtiğim bir meyve çayında ya da tükettiğim bir reçelde neyin ne olduğunu çok iyi anlayabiliyorum. Eskilerin yaptığı gibi.. En iyi laboratuvar ağzınız :) Tat duyunuz.. Hemen analizi yapıveriyor :)

Ülkemizde reçeller konusu.. Gerçekten ne ürettiğimiz konusunda ben daha fazla analize ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yani reçellerde antioksidan kapasite ne mesela? İçeriğindeki fenollerin oranı ne? Bir kaşığın sağlığa faydası ne?

Bilim insanları bunlara bakmış mesela.. Reçeller formülize etmişler.. Stevialı, sukrozlu, glikozlu, fruktozlu, hindistan cevizi şekerli, eritritollü, sakkarinli vs.. Sonra içerisine koydukları meyvelerden gelen antioksidanların zaman içerisinde bozunup bozunmadığına, aktivitelerine bakmışlar. Müthiş bir çalışma.. https://lnkd.in/drjHV_d8

Şimdi raflarda böyle zaman içerisinde üzerinde aynı İstanbul'un kirli havasının sisi gibi raflarda grileşen çilek reçellerini gözünüzün önüne bir getirin..

Ürünlerin raflarda durduğu sürece kaybettikleri değerleri, oluşturdukları farklı bileşenleri bilmemiz gerekiyor bana kalırsa.. Bu da aslında ürünün raf ömrü ve rafta saklama koşullarını bir daha gözden geçirmemiz gerektiğini söylüyor.

Örneğin bizim oradaki balcı Türkiye'nin bir çok yerinden getirdiği balları dükkanının camının önüne dizmiş ve güzel görünmesi için de arkasından bir kaç spot ışık yakıyordu. Tüm gün ışığa maruz kalıyordu ballar..

Ürünlerin üretiminin, formülasyonunun haricinde raflara varış şekli ve raflarda saklanma koşulları da çok önemli.. Peynirlerin, tavukların, sucukların "indirimde" olduğunda kasa önlerinde insanlara sunulması gibi çok büyük hatalar yapıyoruz mesela.. Bunun gibi milyon tane şey sayılabilir. Değişmemiz gerekiyor.
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok