Ben Bahardan Hiç Vazgeçmedim

Mevsim ilkbahar, toprak kımıl kımıl, tomurcuklar açtı açacak.....

Ben Bahardan Hiç Vazgeçmedim
Ben Bahardan Hiç Vazgeçmedim

Mevsim ilkbahar, toprak kımıl kımıl, tomurcuklar açtı açacak, her şey çığlık çığlığa ve her şey bir o kadar direngen..!...

Sabahın ilk ışıkları gülümseyerek yayılıyor odalarımıza… Bu durum, hüzünlerimizden arınmaya bir davet olsa gerek. Yaşama yeni bir başlangıç yapmanın kanatlarını açıyor pencereler.
Diyorum ki içimizde olup biteni gün ışığına silkeleyelim. Siz buna ‘kendine uyanış’ deyin; ben ‘kendime doğmak…’

Zaman zaman düşünmüyor değilim; bizlerle onlar arasında ki bu yaşama dokunma farkını… Oysa her canlıyı yaşam, acısı ve sevinciyle aynı karşılamıyor mu; bu fark nereden kaynaklanıyor?

Anlaşılan o ki her şey bakış açımızla, hayata açtığımız pencereyle ilintili olsa gerek.

O halde önce kendimizle, bizi biz yapan değerlerle başlamayız hayata…
Bize giydirilen elbiselere körü körüne bağlandığımızda bizi geliştirecek ve özgürlüğün sularına akıtacak nehirlere çıkamayız. İçimizdeki ‘bize’ yabancı, yalancı baharları yaşarız. Aslında yaşadığımız da bahar değildir ya!..

Oysa ben içimdeki çocuğu seviyorum. Kıpır kıpır olan, ipekten bir şalı kendine sarıp sarmalamış o çocuğu seviyorum!.. El değmemiş amazon ormanları gibi adını da tadını da duyumsamayı seviyorum! Bütün keşkelerden uzak, derin nehirlerde yıkanmış yeşil yosunlar gibi; yeni bir güne ve yeni bir geleceğe kurgulu…

Elimizden kayıp giden hayatın çetelesini tutmadan, yüreğimizi acemi zamanların sayfalarına kaydettirmeden o güzelim sevda sözlerinin sınırlarına dayanalım diyorum.

''Nasılsa alışılır'' türünden masallara inanmıyorum.
İnsan kendine, dünyaya gönül pencerelerini açmaya görsün her şey gelir konuk olur kalbine…

Sahi, insan içinde ki fırtınaları dışarıya taşırmadan nasıl toplayabiliyor kendinde güzel iklimlerin kokusunu ve sevdasını?
Ne kadar şen gülüşler dolaşsa da yüzümüzde yürek aynası bakıpta görene kör değildir. Öyle ki zamanla sesin ve yüzün iki armonisi gibi hayatın yaşanmışlığını almalıyız karşımıza…

Hayatın bütün patikalarında yürüdük, yürüyeceğiz de… Her şeye rağmen kendimize koca bir “aferin!” verelim; eteklerimizdekileri eledikten sonra…
İçimizden hayat taşsın, umut dolu olalım.

Unutmayalım zaman hiç kimse için beklemez.

Hayat bizden yeni bestesini istiyor. Sesimizle, renklerimizle hayatı sevmek, sevilmek ve severken çoğalmak; çoğaltmak…
Yüreğimize kurulmuş bir hayat sofrası var. O sofraya hak edenleri alalım. Hayatın o zaman çoğaldığını ve bize aktığını göreceğiz. Bencillerin bitirdiğini sadece almayı bildiklerini bildikten sonra, hayatımıza sahip çıkalım ve kendimize ''Hoş geldin'!' diyelim. Canımızın yandığı günleri unutmaya ne dersiniz; denemeye değmez mi?

Sabahın ilk ışıklarıyla güne başlarken diyorum ki: Bak hayat! seninle gök kuşağının bütün renklerine birlikte göz kırpacağız. İçimizde demlenmiş bir hayat var; hadi silkelen, tak kanatlarını. Sevilmeye değer binlerce güzel insanla birlikte, daha yapacak bir sürü işimiz var.

Hoş geldin hayat hoş geldin!
İyi ki geldin!

Olcay Kasımoğlu/Şair/Yazar/Eğitimci

İlk Yardım Eğitim Merkezi Mesul Müdürü

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok
Bu resim için alternatif metin açıklaması yok