Ayda, iki ayda bir yolumu Yunus Emre Türbesine düşürür, oraları ziyaret ederim.

"Biz de bir araba almadan önce, Özenir herkese bakar giderdik.

Ayda, iki ayda bir yolumu Yunus Emre Türbesine düşürür, oraları ziyaret ederim.
Köyümden... Gönlümden...
Ayda, iki ayda bir yolumu Yunus Emre Türbesine düşürür, oraları ziyaret ederim.
Eskişehir'den Ankara'ya doğru giderken "Yunus Emre" yazılı bir tabeladan sola dönersin. Beylikova'nın yanından da sağa.
Behçet Necatigil "Şiir hatıra ve hayalle yazılır" diyor.
Rasim'in babası arabasıyla Eskişehir'e gelirken, ana asfalta çıkacağı sırada sigarasını düşürmüş arabaya. Eğilip onu ararken de yolu bölüp geçmiş, şarampole yuvarlanmış.
Rasim bir araba şiiri yazmıştı ya, işte babasının Rasim'e sattığı araba o imiş.
"Biz de bir araba almadan önce,
Özenir herkese bakar giderdik.
Kim derdi ki hemen alıverince,
Garip başımızı yakar giderdik.
*
Çocuklar itirir, hanım çekerdi,
Konu komşu çıkar, seyre bakardı,
Benzini bitince yağı yakardı,
Dumanı havaya diker giderdik.
*
Arada sırada basarsa marşı,
Sesinden ayağa kalkardı çarşı,
Kurulup içine ellere karşı,
Kasıla kasıla çeker giderdik.
*
Arıza yapınca verirdik tehir,
Uçmadık ne dere kaldı ne nehir,
Zindana dönerdi koskoca şehir,
Vurunca direği yıkar giderdik.
*
Yollara düşerdik sabah ezanı,
Pikniğe varırdık yatsı zamanı,
Lastiklerin yoktu dini, imanı,
Günde üç beş kere söker giderdik.
*
Rampayı inerken benzerdi kuşa,
Dolardık içine eğlene, coşa,
Hanımı çekmezdi vursak yokuşa,
Gahi evli gahi bekar giderdik.
*
Vurdukça, çarptıkça boyardık onu,
Üzerinde vardı her rengin tonu,
Dönmezdi arada direksiyonu,
Yoldan şarampole çıkar giderdik.
*
Delik deşik idi altının sacı,
Yerlere değerdi ayağın ucu,
Kaç kere düşmüştü içinden bacı,
Yolcuyu yollara döker giderdik."
*
Nedim Uçar Ağabey'in arabasının kaputu uçmuş bir gün. Mısraın biri de oradan.
"Eskiydi koltuğun çulu çaputu,
Rüzgarda uçardı hep ön kaputu,
Sanırsın mübarek müzikli kutu,
Sesinden kulağı tıkar giderdik.
*
Evden sanayiye zar zor varırdı,
Nerde usta görse, orda dururdu,
Çırak kızar, kalfa çekiç vururdu,
Sağlam kalan yeri büker giderdik.
*
Sermayeyi sardık ala kediye,
Almazdı kimseler, etsek hediye,
Rasim der ki nazar değmesin diye,
Her yanına boncuk takar giderdik."
İşte babasının şarampole düştüğü yer buralarda bir yer olmalı diye bakarım.
Az ötede Halilbağı Köyü var. Rasim orada doğmuş. Üç yaşından sonra Beylikova'ya gelmişler.
Bir gün bir arkadaşıyla Eskişehir'de, bizim büroda oturuyorlar. Beylikova'daki çay ocağı sahibi arkadaşları ayrı ayrı bir şey isteyince çok kızarmış. Ona sipariş verdiler. "Falan yere bir sade, iki az şekerli, bir şekerli kahve. Üç çay biri açık. Bir oralet, bir de kakao." diye. Nasıl olsa sipariş verdikleri yer de arkadaşları, o da çok pintiymiş. Yarın Beylikova'ya gidince birbirlerine nasıl davrandılar öğreniriz, sipariş ettiklerimizin parasını öderiz hem de güleriz demişlerdi.
Geçen gün dağ yolunda giderken üstü açık bir araba ile saçtan minare götürüyorlardı. Arabadaki arkadaşlara anlattım.
Rasim'lerin oraya cami yapılmış, minareyi de örmeye başlayınca bir köylü hayret etmiş. "Ben bunları Bursa'dan hazır getiriyorlar sanmıştım."
Yine bir gün tarlasından yorgun argın gelmiş biri, caminin duvarına yaslanmış dinleniyor. O sırada ezan okunmaya başlamış, arkadaşı "ne güzel okuyor" deyince cevap vermiş yorgun olan "Tabi okuyacak, dinlenik adam."
Vatan hatıralardır ya, hatıraların çoğu da Rasim ile ilgili.
Feyzi Halıcı Ağabey şöyle yazmıştı Rasim için;
"Şimdileyin şiir vadisinde bu gerçekleri bilen, gören ve yaşayan bir şair, "Rasim Köroğlu" at koşturuyor. Zamanın gerçekleri yansıtan ekranını kendine konu yapmış. Kılı kırk yararcasına öyle tespitleri var ki insanı hayret ve hayranlık içinde bırakıyor. Kara mizahla dolu değil mısraları. O'nda Şair Eşref'in zeka dolu, büyük bir olayı bir iğne deliğine sığdırabilme gücü var. Yıkıcı değil görüşleri, yapıcı ve eğitici. Acıyı espri yüksüğü içinde bal eylemek sanatı ve becerisi ona alın yazısı olarak, dad-ı hak olarak verilmiş. Gök dürbünü örneği gözleriyle, insan sevgisine açık gönlüyle, yepyeni bir dili terennüm eden kalemiyle sanat vadisinde yol alacağına inanıyor, kendisini candan kutluyorum."
Dün Rasim Köroğlu'nun vefatının sekizinci yılı idi de aklıma geldi.
"Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür" demiş atalarımız.
Fotoğraf köydeki tarlamızdan.
Feyzi Halıcı Ağabey anlatıyor, biz dinliyoruz. Feyzi Halıcı'ya, Osman Gemicigil'e, Rasim Köroğlu'na, Babama Allah rahmet eylesin.
İbrahim Sağır Ağabey ile Muharrem Kubat Ağabey'e sağlıklı uzun ömürler versin inşallah.
Babamın sırtını dayadığı ağaç da kurudu zaten.
Feyzi Halıcı Ağabey'in sözlerini yazdığı, Çinuçen Tanrıkorur'un bestelediği bir de şarkı dinleyelim efendim.

Mehmet Ali Kalkan

Bir 5 kişi, oturan insanlar, ağaç ve açık hava görseli olabilir